Davutoğlu İzmir İktisat Kongresinde "Hakimiyet-i milliye için hakimiyet-i iktisadiye" diyerek bir araya geldik;
İzmir İktisat Kongresi’nin beşinci ve son günü Millet İttifakı liderlerinin katılımıyla tamamlandı. Kongreye Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun yanı sıra Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal ve DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan da katılarak birer konuşma yaptı.
20 Mart 2023 - 12:26 - Güncelleme: 20 Mart 2023 - 12:44
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun konuşması şöyle:
Saygıdeğer 13. cumhurbaşkanı adayımız, siyasi partilerimizin değerli başkanları, değerli temsilcileri, İzmir İktisat Kongremizin değerli katılımcıları, hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Her şeyden önce depremde kaybettiğimiz bütün vatandaşlarımıza ve dün Çanakkale’nin 108. yıl dönümünde Çanakkale Savaşının başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün istiklal kahramanlarımıza ve şehitlerimize rahmet diliyorum.
İzmir bizim ufuk şehrimizdir
Değerli Büyükşehir Belediye Başkanımızı tebrik ediyorum, çok güzel bir ortamda, çok güzel bir vesileyle bizleri bir araya getirdiler. 100 yıllık bir muhasebe, doğru bir muhasebe zaman itibariyle 100. yıl ve doğru bir mekan İzmir. Niye İzmir, niye İktisat Kongresi? İzmir’le ilgili çok farklı forumlarda konuştuğumu İzmirliler bilirler. İzmir bizim milletimizin ufuk şehridir. Doğu’dan Batı’ya, Asya’dan Avrupa’ya doğru gerilmiş bir yayın Akdeniz’de bir kısrak başı gibi uzanmasıdır İzmir. Ve tarihimizin Akdeniz medeniyetiyle buluşması yanında, bütün iktisat tarihimizin en merkez şehirlerinden biridir. 1081’de Çaka Bey’in İzmir’e gelmesiyle başlayan o uzun tarihi serüvende İzmir’in tarihiyle, milletimizin tarihi ayrıştırılamaz, özellikle de iktisat tarihi.
İzmir’in dünya iktisat tarihindeki rolü
Dünyada büyük dönüşümler yaşandı. Modern iktisat dört büyük dönüşümü kendi içinde yaşarken milletimiz de gerek Osmanlı Devleti’nde gerek Cumhuriyetimizde bunlara intibak etmeye çalıştı. Osmanlı Devleti Selçuklu birikimini üzerinde İpek Yolu’nun bütün koridorlarını kontrol ve denetimine almış, Akdeniz Havzasına egemen olmuş, geleneksel ekonominin hemen hemen en muktedir gücüne sahipti. Kendi paradigması içinde İpek Yolu’nun merkez hattını güvenlik ortamı içinde pekiştirmiş, Halep’ten Orta Asya içlerinden gelen kervanlar son durak olarak İzmir’i seçmişlerdi. Bu sebepledir ki, 1555 yılında nüfus tarihçeleri bakıldığında dünyanın en büyük şehri İstanbul, ikinci büyük şehri Pekin, üçüncü büyük şehri Kahire’ydi.
İktisadi hayatın tarihsel değişimi ve İzmir’in konumu
16. yüzyıldan itibaren büyük bir değişim yaşandı iktisadi hayatta. Önce birinci sömürge dalgasıyla Akdeniz’de sıkışmış Avrupa ülkeleri yeni ufuklar aradılar ve altın stoklarından kaynaklanan büyük gelirlerle Amerikan Kıtasından Avrupa iktisiyatını değiştirdiler ve bunun Osmanlı ekonomisi üzerindeki etkileri oldu. Bu birinci büyük değişim merkantilizmi doğurdu. Ulus devletlerin kendi cevherlerini, altından stoklarını artırarak ihracata dayalı bir gelişme yoluna girmeleri. Osmanlı Ekonomisi ise iaşe ekonomisi, tarıma dayalı ve içeride üretimi, bolluğu barındırma ekonomisiydi. Büyük bir yüzleşmeydi ve çarpıcıdır İzmir’de ilk konsolos Fransız Konsolosluğu 1619 yılında, İngiliz Konsolosluğu 1620 yılında açıldı. Ve Evliya Çelebi ve tüm seyyahlar 17 farklı ülkenin İzmir’de konsolosluğu olduğunu kaydettiler 17.yüzyılda. Avrupa doğuya doğru açılırken İzmir’i bir önemli nokta olarak bir önemli giriş noktası olarak değerlendirmişlerdi. Osmanlı iktisadıyla, Batı iktisadı arasındaki bu çetin mücadele sanayi devrimiyle bir büyük açmaza girdi ikinci büyük dönüşüm. Sanayi devrimine Osmanlı Devleti’nin modernleştirici 1839 Tanzimat’ın ilanı ama bunun hemen öncesinde 1838 Balta Limanı Anlaşmasıyla cevap verdi. Ve İngiliz-Osmanlı Ticaret Anlaşmasıyla başlayacak şekilde İngiliz sanayi ürünleri başta olmak üzere Osmanlı coğrafyası Avrupa mamullerine açıldı. 100 yıllık bir tarihte İzmir İktisat Kongresine gelene kadar Osmanlı’nın geleneksel Bursa’daki ipek sanayisi de başta olmak üzere dağılırken İzmir ve arka hatlarına doğru gidecek şekilde bir yeni pazar oluştu. Onun için 1866’da ilk telgraf hattı İzmir-Menemen arasında döşendi, yine ilk tren yolları da İzmir’den içeri doğru, Anadolu’ya doğru girdi. Modernleşmeydi, ama aynı zamanda dış borcun arttığı bugüne benzer şekilde. Dışarıdan alınan borçlarla mütevazi Topkapı Sarayından Dolmabahçe Sarayına taşındı, şimdi de o tarihi mütevazi Çankaya Köşkünden Beştepe’ye taşındı bir lüks ve israf dönemine girildi.
Hakimiyet-i iktisadiyenin bayrağı İzmir’de açıldı
Bütün bunlar Duyun-u Umumi’ye kadar uzanınca İkinci Meşrutiyette Milli İktisat Politikası geliştirilmeye çalıştırıldı 1913 ve 18 arasında. Ve işte tam İstiklal Savaşı bittiğinde İzmir’in Kurtuluşundan 5 ay sonra, Lozan Anlaşmasından 4 ay önce, Cumhuriyetin ilanından 7 ay önce burada İzmir’de hakimiyet-i milliye için hakimiyet-i iktisiyadiyenin bayrağı açıldı, İzmir İktisat Kongresi toplandı. Çünkü Cumhuriyetin kurucu liderliği biliyordu ki iktisat özgürleşmeden, İzmir İktisat Kongresindeki tabiriyle söylüyorum, ihtiyacat-ı iktisadiyeyi çözmeden, milli istihsali artırmadan Cumhuriyeti ilan etmenin ekonomik temeli olamazdı. İstiklal Savaşını noktalamak da mümkün olamazdı. Ve bütün o serüveninin sanayi devrimi sonrasında İzmir İktisat Kongresindeki bütün kararlara bakınız, milli istihsal, milli üretim, sanayi ve sanayiyi teşvik etmek üzere devlet bankası kurulması. Çünkü fark etmişlerdi 100 yıllık o tecrübede sanayi devrimini kaçırdığımızı fark etmiştik, gerçekten de kaçırmıştık. 1929 ekonomik bunalımıyla dünya yeni bir krize girdi, 3. büyük dönüşümü 2. Dünya Savaşından sonra Bretton Woods sistemi ve IMF’nin Dünya Bankasının kurulmasıyla uluslararasılaşmasıyla dünya karşıladı ve o zaman biz demokrasiye geçtik.
“Hakimiyet-i milliye için hakimiyet-i iktisadiye” diyerek bir araya geldik
Bizim milletimiz insanlık tarihinin akışında bütün bunlara intibak etmeye çalıştı ve serbest piyasa ekonomisiyle birlikte demokrasiyi sentez eden 50’li yıllardı Demokrat Parti dönemi tecrübesi yaşandı. Yollar, barajlar, altyapı yatırımları rahmetli Menderes, arkasından rahmetli Demirel. İthal ikame politikaları ve Özal’ın dünyaya entegre olan politikalarıyla bunları karşılamaya çalıştık. Ve şimdi yeni bir eşikteyiz, dördüncü büyük dönüşümün içindeyiz. İleride bu tarihi yazanlar bu kongreyi kaydettiklerinde aynen bizim 1. İktisat Kongresi gibi bir güzel hatıra olarak anmalılar. Evet, Türkiye’nin her kanadı, her görüşü, her siyasi akımı bir masa etrafında toplandı ve hakimiyet-i milliye için hakimiyet-i iktisadiye kararı aldılar demeliler bugün için.
Ya dedelerimiz gibi dönüşümü kaçıracağız ya da nesillerin önünü açacağız
Çünkü değerli arkadaşlar, sanayi devriminden çok daha büyük çapta, sanayi devriminden çok daha derin izler bırakan ve sanayi devriminden çok daha hızlı bir şekilde hareket ederek bir nesli neredeyse 5 ila 10 yıla indiren büyük bir dönüşüm içindeyiz. İletişim teknolojisi, dijital ekonomi, robotik, sanayi 4.0, sanayi 5.0’a geçişler. Ya biz, bizim dedelerimizin sanayi devrimini yanlış yorumlaması ve kaçırması gibi kaçıracağız bu büyük dönüşümü ve gelecek nesiller bizi muhasebeyle anarken keşke dedelerimiz daha doğru bir yön çizseydi bize diyecekler ya da işte bugün deyip o nesillerin önünü açacağız. Biz o nesillerin önünü açmak için 6 siyasi lider bir araya geldik. Bu nesillerin önünü kapatmak isteyenlere karşı bir araya geldik.
Altılı Masa, 200 yıllık modernleşme tarihimizin en büyük toplumsal barış projesidir
Geçtiğimiz ay Politikyol Dergisinde yayınlanan bir makalede de vurguladığım gibi altılı masa 200 yıllık modernleşme tarihimizin, 150 yıllık Meclis tarihimizin, 100 yıllık Cumhuriyeti tarihimizin, 75 yıllık demokrasi tarihimizin en büyük toplumsal barış projesidir ve mutlaka başarıya ulaşacaktır. Toplumu kutuplaştıranlara karşı toplumu buluşturanlar her kesimi. Toplumu tekleştirmeye çalışanlara karşı toplumu birleştirmeye çalışan bir heyetiz biz. Yetkileri değil, sorumlulukları paylaşmaya ve omuzlamaya adamışız kendimizi. Peki, nedir önümüzdeki eğer İkinci İktisat Kongresinin anlamını çizeceksek nasıl bir iktisat modeli veya hangi iktisadi ilkelerle biz gelecek nesillerin önünü açabiliriz.
İktisadın 8 temel ilkesi
Değerli cumhurbaşkanı adayımız ve inşallah cumhurbaşkanımız Sayın Kılıçdaroğlu dört sütundan bahsetti. Ben biraz açarak sekiz ilke diyeyim ya da sekiz boyutu bu iktisat anlayışımızın. Dünya iktisadıyla bütünleşerek sekiz boyutu.
Bir: Siyasi ahlak
Bir, iktisadın iklimi ekonomi demiyorum, kongre iktisadı olunca iktisat demeye devam edeceğim. İktisadın iklimi. Çöl ikliminde arkadaşlar gül ağacı yetişmez. Otoriter yolsuzluk düzeninin olduğu yerde de iktisadi kalkınma olmaz. Hukukun iktisadın iklimi hukuk ve ahlaktır. Hukukun ve ahlakın egemen olmadığı bir ortamda teknik olarak en doğru zannettiğiniz iktisat politikalarını uygulasanız bile işte heterodoks iktisat çıkar. Gözümüze bakın ışıltıyı görün diyenler çıkar. Peki, nedir hukukun esası? Özgürlükler ve güven. Güven duyacak sermaye, uluslararası sermaye, ulusal sermaye. Güven duyacak sisteme işçi, köylü. Tohumunu ektiğinde arkasından gübre atabileceğine dair güven duyacak çiftçimiz. Maaşını aldığında bu maaşın erimeyeceğine dair güven duyacak işçimiz. Dükkanını açtığında akşam helal bir rızkla kapatacağını düşünecek esnafımız. Bugün düşünemiyor neden? Çünkü bugün istediği kişiye banka kredilerini aktaran, istemediğini banka kredileri altında boğan, mülkiyet hakkına ve sözleşme hukukuna hiç riayet etmeyi düşünmeyen, her mala konabileceğini düşünen bir hukuksuzluk dönemi hakim. Ve siyasi ahlak dediğimizde tüyleri diken diken olan, o günün ve bugünün yöneticileri. İşte biz bugün karşı karşıya kalınan problemler olması diye siyasi ahlak yasasını Meclis’e getirmiştik. Ve şunu söylemiştik: Şimdi de söylüyoruz, bu metnimizin ruhu ortak politikalar metninin ruhu siyasi ahlaktır. Çünkü eğer hesap vermeye hazır olmayan bir yönetim bir ülkeyi yönetiyorsa bilin ki dikta, bilin ki otoriterlik kaçınılmaz. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorun salt ekonomik bir sorun değildir. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorun ekonomi politik bir sorundur. Kötü bir yönetimin, yanlış bir iktisat anlayışıyla yol açtığı bir sorundur. Ekonomik kriz tek başına tanımlayamaz bu krizi. Burada bir devlet krizi, burada bir ahlak krizi, burada bir toplumsal barış krizi var.
Yaşayan tüm cumhurbaşkanı, başbakan ve ilgili bakanlara mal varlığı beyanı çağrısı
Evet, buradan bir kez daha yöneticilere çağrıda bulunuyorum, mutabakat metnimize ve beraber yola çıktığımız 6 siyasi lidere güvenerek bu çağrıda bulunuyorum. Ekonomiyi temizlemek istiyorsak şu anda yaşayan bütün cumhurbaşkanları, başbakanlar ve ben de önce başta ben olmak üzere ve ilgili bakanların tümü mal varlığı beyanında bulunmalıdırlar. Görev yaptıkları sürece kendi gelirleriyle sahip oldukları mal arasında görevleri dışında oluşan eşitlikte herhangi izah edilmeyecek bir artış varsa bu artış Hazine’ye intikal ettirilmeli ve şehit yakınlarına, gazilere, fakirlere, engellilere ayrı bir fonla sosyal adalet fonu kurulmalıdır. Yurt içinde ve yurt dışında kimin nerede malı, mülkü varsa, kimin birinci, ikinci derece akrabalarının üzerinde ne mal varsa herkes şeffaf bir şekilde bunu açıklamalıdır. Ben bu çağrıyı geçtiğimiz yıllarda da yaptım ve önce benden başlayıp dedim. Evet, buna ben hesap vermeye hazırım, ama herkes hesap vermeye hazır olacak. Hiç merak etmeyiniz siyasi ahlak kanunu mutlaka çıkacak ve bir daha bu ülkede hiç kimse sahip olduğu siyasi pozisyon dolayısıyla mal ve mülkünü, servetini asla artıramayacak. Yeni bir iktisadın ruhu, maneviyatı güvendir, hukuktur, adalettir.
İki: Nitelikli insan unsuru ve eğitim
İkinci ilke, iktisadın öyle diyor İktisat Kongresinde Mahmut Esat açılış konuşmasında. İktisadi amirlerimizi birbiriyle tanıştırmak üzere bunu tertip ediyoruz diyor. Yani iktisadi faktörleri, iktisadi aktörleri, özneleri ne kadar büyük teknolojik değişim yaşanırsa yaşansın hepsi önemlidir, ama insanlık tarihinin hem bugüne ve dünyanın sonuna kadar her şeyin öznesi insandır. Her şeyin öznesi iyi ya da kötü öznesi insandır.
İkinci şart, nitelikli insan unsuru ve bunun da yolu eğitim eğitim eğitim. Eğitim biraz önce yine sayın cumhurbaşkanı adayımızın vurguladığı gibi Alman üniversiteleri kapanmadığı için evet Alman Üniversiteleri kapanmadığı için Almanya ayağa kalktı. Bir çarpıcı bilgi de ben ona ekleyeyim. Heidelberg Üniversitesi, Almanya'nın en önemli üniversitelerinden biridir ve Amerikalılar Almanya’yı bombalarken Heidelberg Üniversitesi’nden gelmiş olan 19.yüzyıl sonlarındaki Alman profesörlerin Amerikan üniversitelerine yaptığı katkı dolayısıyla her yeri bombalamışlardır, Heidelberg müstesna. Savaş şartlarında bile eğitim kurumlarının bombalanmaması bir etik meselesidir. İşte geçtiğimiz dönem de deprem dolayısıyla üniversitelere ara verildiğinde çıktım bir akademisyen olarak çağrıda bulundum yapmayın, etmeyin. Her şeye ara verilir, eğitime asla ara verilmez. Ama İstiklal Savaşı şartlarında savaşan bir millet eğitime ara vermemiştir. Deprem bölgesini gezdiğimde nice üniversite öğrencileriyle karşılaştım deprem travması yaşayan. Bulundukları üniversitelere gitselerdi Muğla’da olan var, Konya’da değişik yerlerde hem eğitimlerine devam edecek hem de o travmadan çıkacaklardı. Üniversitelerde öğrencilerin bir araya gelmesinden korkanlar, stadyumda tarafların bir araya gelmesinden korkanlar onlara sesleniyorum, korku artık sizin kaderinizdir. Bizim kaderimiz ise umuttur umuttur umuttur.
Üç: üretim araçları ve makine endüstrisi
Üçüncü önemli boyut, üretim araçları. Sanayi devrimi yeni bir makine makine endüstrisi üzerine yeni bir üretim aracı geliştirdiği için dünyayı bütün unsurlarıyla etkiledi. Şimdi üretim araçları değişti arkadaşlar. Tarım da dahil geleneksel olarak düşünülen bütün alanlarda yeni bir üretim anlayışı var, dijital ekonomi var dünyada. Artık biz sanayi devrimiyle tam tekemmül ettirememiş, kamilen yaşamamış bir millet olmakla birlikte bekleyerek bu kademeleri aşamayız. Süratle dijital ekonomi aşamasına geçmek ve sanayi devrimiyle dijital ekonomi arasındaki bütün aşamaları çok kısa bir sürede arayı kapatmak zorundayız. Artık lineer ekonomi yok, döngüsel ekonomi var. Üret, al, kullan, tüket, yok et lineer yaklaşımı yerine, üret, al, kullan, yeniden üret, paylaş, yeniden üret yeni bir döngüsel ekonomi var. Şimdi dünyadaki bütün bu trendleri takip etmeden kendi iç tartışmalarımıza kapanırsak, 1. İzmir İktisat Kongresinde söylenen hedeflerin daha sonra gerçekleşmesine benzer bir başarıya imza atamayız iç tartışmaları aşacağız. Kafalarımızdaki doğmaları, zihinlerimizdeki alışkanlıkları terk edeceğiz, yeni bir ekonomi var dünyada. Sınır tanımayı bir kenara koyun zaman aşan bir ekonomi var, ona yeni nesillerin intibak etmesi lazım. Veri paylaşımı, veri analizi ve yazılım alanları. Şu anda bilinen mesleklerin yüzde 60’ı önümüzdeki 20 yıl içinde yok olacak, yepyeni meslekler doğuyor her an.
Dört: Ekoloji
Dördüncü boyutu, hukuk, bilgi, üretim aracı, doğayla, ekolojiyle, ekonomi arasındaki denge. Şu anda modernleşmenin, o sanayileşmenin ilk aşamalarında toprak ancak kendisine işkence edildiğinde sırlarını açıklar diyen, o tabiatı yok etmeye dayalı gelişmeci bir ekonomi anlayışı artık geçerli değil. İnsanoğlu şunu fark etti zamanla: O vahşi sanayileşmenin yerini insanın varoluş alanı olan doğa ve ekolojiyi yok etmeyen yeni bir alanla buluşturmamız lazım. Onun için yeni ekonomik paradigmamızın olmazsa olmaz şartı Yeşil Mutabakatta dahil olmak üzere ekolojiyle ekonomi arasında doğrudan bir ilişki kurmaktır. Toprakla savaşanlar iflah olmaz. Bakın deprem bölgelerini gezdik Sayın Genel Başkanlarla birlikte. Buradaki temel problem, toprakla savaşarak rant elde etmeye çalışan bir inşaat anlayışından, toprağı neredeyse yok sayarak biz topraktan geldik toprağa gideceğiz, Aşık Veysel’in dediği gibi tek dostumuz o. Ona saygı göstermezsek, kendi aslımıza saygı göstermeyiz, ama ne oldu? İşte Şanlıurfa’da dere yataklarına bina yaparsanız, işte Malatya’da Bostanbaşı diye kayısı bahçelerinin bostan diye anılan yere 15 katlı bina yaparsanız, Amik Gölünün çevresinde hesapsız yerler yapar, hele hele İstanbul’da rant alanlarına dayandırırsanız ekolojiyle ekonomi arası dengeyi bozarsanız.
Buldukları ilçe başkanıyla belediye başkanını tutukladılar
Başbakanlığım döneminde siyasi ahlak dışında ikinci bir yasayı teklif etmiştim imar yasası. Ulusal ve yerel imar baronlarının nelere mal olduğunu bildiğim için yolsuzlukları imarda kesmek, sanayiden imara giden, inşaat giden kaynakları kontrol etmek ve deprem karşısında tedbir almak için bir fon oluşturmak üzere imar rantlarını tümüyle vergilendireceğim dediğimiz için bu imar baronları beraber çalıştığı siyasi ekiple, çeteyle harekete geçtiler. İşte şimdi söylüyorum, yerel imar baronlarına, ulusal imar baronlarına karşı bu aziz vatanın her bir karışını aziz bilen, toprağını aziz bilen bir anlayışla yeniden imar etmek zorundayız deprem bölgelerini alelacele bina yaparak değil. O tarihi Antakya’yı, tarihi Kahramanmaraş’ı, Malatya’yı yeniden ihya edeceğiz. İşte bu bizim için bir hedef olarak ortaya konduğunda pozitif siyasetin yeni iktisadın esasları konur. İmar yasası getireceğiz dediğimizde o zaman Sayın Erdoğan bir ilçe başkanı bile olamazsınız Ahmet Bey demişti hatırlarsınız. Buldular ilçe başkanını Nurdağı’nda ve şimdi buldukları ilçe başkanı, belediye başkanıyla imar dairesi başkanını birlikte tutukladılar.
Beş: Üretim ekonomisi
Beşinci şart, rant ekonomisi yerine üretim ekonomisi. Türkiye’nin şu andaki en büyük problemi kur korumalı mevduat. Bakınız güya faiz yasağından bahseder Sayın Erdoğan, ama son dönemin bütün bilançolarını çıkarın en karlı sektör bankacılık. Nasıl oluyor? Kur korumalı mevduat adı altında milletin hazinesinin kaynaklarını bir grup küçük bir gruba, azınlığa aktaranlar asla üretim ekonomisinin önünü açamazlar. Bugün Türkiye’de bir rant ekonomisi var. Biraz önce bahsettiğim imar yasası için inşaat şirketlerini topladığım zaman şunu söylemiştim: Ben sizin bu işinizi kolaylaştırmak istiyorum görüyorum ki, bütün büyük sanayi devleri sanayiyi bırakıp inşaata gidiyorlar çünkü sanayide 20 yılda kazandığını inşaatta 20 ayda kazanıyor. Türkiye bunu iftiharla söylüyorum bütün bu yanlışlıklara rağmen Batı’da bir çizgi çekin Almanya, Fransa, İtalya. Doğu’da bir çizgi çekin Japonya, Çin, Hindistan geri kalan bütün Afro-Avrasya’nın en büyük ekonomi, üretim üssüdür hala öyledir. Ve bu üretim üssünü biz efektif olarak hayata geçirdiğimizde pandemide kopmuş olan tedarik zincirlerini tekrar kurar, Türkiye’yi tedarik zincirinin merkezi yaparız. Yeter ki bu insanın elini tutmayalım, Türk insanın elini tutmadığınız zaman, önünü açtığınız zaman neler yapabileceğini tarihte biliyoruz.
Altı: Dünyaya açık ekonomi
Altıncı önemli ilke, dünyaya açık ekonomi. Biz dünyanın merkezindeyiz bunu derken birçok ülke kendini merkez addeder Japonya, Çin isimleri de Çin’in ismi dünyanın merkezi. Ama haritaları farklı şekillerde oynatırsanız o merkez değişir de hangi haritayı getirirseniz getirin Türkiye tam merkezdedir. Şimdi böyle bir merkez konumundaki olan bir ülke eğer dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girecekse şimdi bakalım, dünyanın 10 ekonomisinin bir tanesi Amerika Birleşik Devletleriyse Amerika Birleşik Devletleri bir kıta devlet, 50 devletten oluşan bir kıta devleti. Çin dünya nüfusunun 4’te 1’i, Hindistan 5’te 1’i. Rusya başlı başına bütün dünya kıtasını kıta devlet bunların hepsi. Kanada öyle, Avusturalya bir kıta, Avrupa Birliği kendi başında bir ünite. O zaman bizim iktisat anlayışımızın şu olması gerekir: Sınırlarımıza saygı duymakla birlikte müteşebbis kadrolarımızın dünyanın her yerine gitmesini sağlayacak, ekonomik sınırlarımızı en geniş alana yayacak bir iktisat dış ticaret politikası. Ancak bu yolla kıta ekonomiyle rekabet edebiliriz. Bunun için geride yarım kaldığı için gerçekten büyük hüzün duyduğum ve inşallah bir gün bizim iktidarımızda tekrar müzakere açarak çözeceğimiz mesele Avrupa’yla vize serbestliği meselesidir. Hiç merak etmeyin gençler ve şu anda Avrupa büyükelçilikleri önünde bekleyenler 2016 Haziran’ında alma taahhüdünü almış olduğumuz Avrupa Birliği’nin serbest vize uygulamasını mutlaka en kısa zamanda hayata geçireceğiz, buna asla engel olamayacaklar.
Artık hattı iktisat yoktur, sathı iktisat vardır, sathı ise bütün dünyadır
Yine aynı şekilde Avrupa Birliği Gümrük Birliği Anlaşmasını çapını, evsafını genişleterek mutlaka bugünkü çağdaş ihtiyaçlara uygun hale getirmemiz lazım. Türkiye ekonomisini Afrika’dan Latin Amerika’ya, Doğu Asya’ya kadar bütün dünyada açık bir hat üzerinde yürütmemiz lazım. Şimdi iki yerde kullanacağım aziz Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözünü. Artık hattı iktisat yoktur, sathı iktisat vardır, sathı ise bütün dünyadır.
Yedi: Kurumsallaşma ve sürdürülebilirlik
Yedinci önemli ilke, kurumsallaşma. Yine Sayın Kılıçdaroğlu çok doğru vurgulaadı kurumsallaşma, yani sürdürülebilirlik. Bugün hepimiz devlet görevlerinde bulunduk. Deprem bölgesinde beni en çok hüzne gark eden husus acılarımız yanında, kayıplarımız yanında ilk defa devletimizin kurumlarını refleks gösterme konusunda bu kadar aciz ve organizasyonel kapasitesi konusunda bu kadar daralmış gördüm. Aynı devlet kurumlarıyla bakın silahlı kuvvetlerimizle, Ulaştırma Bakanlığıyla 2011 yılında 25 bin vatandaşımızı Libya’dan 1 hafta içinde tahliye etmiştik. Şimdi AFAD’ı, AFAD’ı bir çiftlik haline getirenler, Kızılay’ı bir şirket haline getirenler. Silahlı kuvvetlerimizi, Mehmetçiğimizi en çok ihtiyaç hissedilen bir dönem de 48 saat bu vatanın sokaklarında güvenliği temin etmek üzere gönderemeyenler bu kurumsal çöküşün sorumlularıdır. Kurumları ekonomik, siyasi, hukuki bütün kurumları hayata geçirmeden devletin atardamarlarını çalışır hale getiremeyiz. İşte buradan aziz milletimize söz veriyoruz, inşallah 15 Mayıs’tan itibaren yepyeni bir kurumsal seferberlik bütün Türkiye sathında kurumlarımızın en etkin kapasiteye getirilmesi konusunda sağlanacak ve ehliyet ve liyakat esası etrafında kurumlarımız yenilenecek.
Sekiz: İktisadın temel amacı insan onuru
Ve nihayet iktisadın temel amacı insan onurudur. İnsan onuru da ancak gelir adaletiyle sağlanır. Bugün Türkiye’de vahşi bir servet transferi yapılıyor. Fakir kesimlerden geniş toplum kesimlerinden küçük bir zümreye servet transferi hem de en vahşi şekliyle. 2016 yılında iş gücünün gayri safi milli hasıladan aldığı pay yüzde 41’di, şu anda yüzde 26,5. Sermayenin aldığı pay yüzde 40,5’tu, şu anda yüzde 54, yüzde 55 bandında. Eğer bir yerde iş gücünün gayri safi milli hasıladan aldığı pay düşüyorsa biliniz ki yoksullaşma var demektir. Yoksulluğa karşı savaş açacağız ve bütün milletimize, Türkiye’nin neresinde yaşıyor olursa olsun herkese insan onuruna yakışır bir hayat standardını getireceğiz inşallah.
Milletin vicdanı Millet İttifakı’nda tecelli etmiştir
Değerli katılımcılar, sözlerimin sonunda şunu ifade etmek istiyorum: Yeni bir dünya kuruluyor, yepyeni bir dünya. Eski alışkanlıklarla yenidünyaya uyum sağlayamayız. Sadece uyum sağlamakla değil yine Sayın Kılıçdaroğlu’nun güzel bir sözüne atıfta bulunayım, önüne geçmek durumundayız bu gidişin, öznesi olmak durumundayız tarihin. Tarihin akışına kapılıp gitmek değil, tarihin öznesi olmak için ekonomimizi zihniyetle yeni bir zihniyetle kurmak durumundayız. Bu zihniyetin iki ayağı vardır millet vicdanı ve devlet aklı. Millet vicdanı altılı masada millet ittifakında tecelli etmiştir, çünkü milletimizin her bir kesimi o masada vardır, kimse dışarıda bırakılmamıştır. Devlet aklı ise inşallah 15 Mayıs’tan itibaren millet vicdanıyla buluşarak bu milleti devlet aklıyla birlikte harekete geçireceğiz.
14 Mayıs’a kadar hattı siyaset yoktur, sathı siyaset vardır, satıh ise bütün vatandır
Hiç merak etmeyiniz, hiç kimse tereddüt etmesin 15 Mayıs sabahı yeni bir cumhurbaşkanı, yeni bir cumhurbaşkanlığı kadrosu, cumhurbaşkanı yardımcılarıyla birlikte ve yepyeni bir dönem başlayacak. Burada da sözümü de yine bu sefer başka bir kalıpla Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkesiyle bitireyim, artık 15 Mayıs’a kadar ondan sonra da ama 14 Mayıs’a kadar hattı siyaset yoktur, sathı siyaset vardır, satıh ise bütün vatandır.
Saygıdeğer 13. cumhurbaşkanı adayımız, siyasi partilerimizin değerli başkanları, değerli temsilcileri, İzmir İktisat Kongremizin değerli katılımcıları, hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Her şeyden önce depremde kaybettiğimiz bütün vatandaşlarımıza ve dün Çanakkale’nin 108. yıl dönümünde Çanakkale Savaşının başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün istiklal kahramanlarımıza ve şehitlerimize rahmet diliyorum.
İzmir bizim ufuk şehrimizdir
Değerli Büyükşehir Belediye Başkanımızı tebrik ediyorum, çok güzel bir ortamda, çok güzel bir vesileyle bizleri bir araya getirdiler. 100 yıllık bir muhasebe, doğru bir muhasebe zaman itibariyle 100. yıl ve doğru bir mekan İzmir. Niye İzmir, niye İktisat Kongresi? İzmir’le ilgili çok farklı forumlarda konuştuğumu İzmirliler bilirler. İzmir bizim milletimizin ufuk şehridir. Doğu’dan Batı’ya, Asya’dan Avrupa’ya doğru gerilmiş bir yayın Akdeniz’de bir kısrak başı gibi uzanmasıdır İzmir. Ve tarihimizin Akdeniz medeniyetiyle buluşması yanında, bütün iktisat tarihimizin en merkez şehirlerinden biridir. 1081’de Çaka Bey’in İzmir’e gelmesiyle başlayan o uzun tarihi serüvende İzmir’in tarihiyle, milletimizin tarihi ayrıştırılamaz, özellikle de iktisat tarihi.
İzmir’in dünya iktisat tarihindeki rolü
Dünyada büyük dönüşümler yaşandı. Modern iktisat dört büyük dönüşümü kendi içinde yaşarken milletimiz de gerek Osmanlı Devleti’nde gerek Cumhuriyetimizde bunlara intibak etmeye çalıştı. Osmanlı Devleti Selçuklu birikimini üzerinde İpek Yolu’nun bütün koridorlarını kontrol ve denetimine almış, Akdeniz Havzasına egemen olmuş, geleneksel ekonominin hemen hemen en muktedir gücüne sahipti. Kendi paradigması içinde İpek Yolu’nun merkez hattını güvenlik ortamı içinde pekiştirmiş, Halep’ten Orta Asya içlerinden gelen kervanlar son durak olarak İzmir’i seçmişlerdi. Bu sebepledir ki, 1555 yılında nüfus tarihçeleri bakıldığında dünyanın en büyük şehri İstanbul, ikinci büyük şehri Pekin, üçüncü büyük şehri Kahire’ydi.
İktisadi hayatın tarihsel değişimi ve İzmir’in konumu
16. yüzyıldan itibaren büyük bir değişim yaşandı iktisadi hayatta. Önce birinci sömürge dalgasıyla Akdeniz’de sıkışmış Avrupa ülkeleri yeni ufuklar aradılar ve altın stoklarından kaynaklanan büyük gelirlerle Amerikan Kıtasından Avrupa iktisiyatını değiştirdiler ve bunun Osmanlı ekonomisi üzerindeki etkileri oldu. Bu birinci büyük değişim merkantilizmi doğurdu. Ulus devletlerin kendi cevherlerini, altından stoklarını artırarak ihracata dayalı bir gelişme yoluna girmeleri. Osmanlı Ekonomisi ise iaşe ekonomisi, tarıma dayalı ve içeride üretimi, bolluğu barındırma ekonomisiydi. Büyük bir yüzleşmeydi ve çarpıcıdır İzmir’de ilk konsolos Fransız Konsolosluğu 1619 yılında, İngiliz Konsolosluğu 1620 yılında açıldı. Ve Evliya Çelebi ve tüm seyyahlar 17 farklı ülkenin İzmir’de konsolosluğu olduğunu kaydettiler 17.yüzyılda. Avrupa doğuya doğru açılırken İzmir’i bir önemli nokta olarak bir önemli giriş noktası olarak değerlendirmişlerdi. Osmanlı iktisadıyla, Batı iktisadı arasındaki bu çetin mücadele sanayi devrimiyle bir büyük açmaza girdi ikinci büyük dönüşüm. Sanayi devrimine Osmanlı Devleti’nin modernleştirici 1839 Tanzimat’ın ilanı ama bunun hemen öncesinde 1838 Balta Limanı Anlaşmasıyla cevap verdi. Ve İngiliz-Osmanlı Ticaret Anlaşmasıyla başlayacak şekilde İngiliz sanayi ürünleri başta olmak üzere Osmanlı coğrafyası Avrupa mamullerine açıldı. 100 yıllık bir tarihte İzmir İktisat Kongresine gelene kadar Osmanlı’nın geleneksel Bursa’daki ipek sanayisi de başta olmak üzere dağılırken İzmir ve arka hatlarına doğru gidecek şekilde bir yeni pazar oluştu. Onun için 1866’da ilk telgraf hattı İzmir-Menemen arasında döşendi, yine ilk tren yolları da İzmir’den içeri doğru, Anadolu’ya doğru girdi. Modernleşmeydi, ama aynı zamanda dış borcun arttığı bugüne benzer şekilde. Dışarıdan alınan borçlarla mütevazi Topkapı Sarayından Dolmabahçe Sarayına taşındı, şimdi de o tarihi mütevazi Çankaya Köşkünden Beştepe’ye taşındı bir lüks ve israf dönemine girildi.
Hakimiyet-i iktisadiyenin bayrağı İzmir’de açıldı
Bütün bunlar Duyun-u Umumi’ye kadar uzanınca İkinci Meşrutiyette Milli İktisat Politikası geliştirilmeye çalıştırıldı 1913 ve 18 arasında. Ve işte tam İstiklal Savaşı bittiğinde İzmir’in Kurtuluşundan 5 ay sonra, Lozan Anlaşmasından 4 ay önce, Cumhuriyetin ilanından 7 ay önce burada İzmir’de hakimiyet-i milliye için hakimiyet-i iktisiyadiyenin bayrağı açıldı, İzmir İktisat Kongresi toplandı. Çünkü Cumhuriyetin kurucu liderliği biliyordu ki iktisat özgürleşmeden, İzmir İktisat Kongresindeki tabiriyle söylüyorum, ihtiyacat-ı iktisadiyeyi çözmeden, milli istihsali artırmadan Cumhuriyeti ilan etmenin ekonomik temeli olamazdı. İstiklal Savaşını noktalamak da mümkün olamazdı. Ve bütün o serüveninin sanayi devrimi sonrasında İzmir İktisat Kongresindeki bütün kararlara bakınız, milli istihsal, milli üretim, sanayi ve sanayiyi teşvik etmek üzere devlet bankası kurulması. Çünkü fark etmişlerdi 100 yıllık o tecrübede sanayi devrimini kaçırdığımızı fark etmiştik, gerçekten de kaçırmıştık. 1929 ekonomik bunalımıyla dünya yeni bir krize girdi, 3. büyük dönüşümü 2. Dünya Savaşından sonra Bretton Woods sistemi ve IMF’nin Dünya Bankasının kurulmasıyla uluslararasılaşmasıyla dünya karşıladı ve o zaman biz demokrasiye geçtik.
“Hakimiyet-i milliye için hakimiyet-i iktisadiye” diyerek bir araya geldik
Bizim milletimiz insanlık tarihinin akışında bütün bunlara intibak etmeye çalıştı ve serbest piyasa ekonomisiyle birlikte demokrasiyi sentez eden 50’li yıllardı Demokrat Parti dönemi tecrübesi yaşandı. Yollar, barajlar, altyapı yatırımları rahmetli Menderes, arkasından rahmetli Demirel. İthal ikame politikaları ve Özal’ın dünyaya entegre olan politikalarıyla bunları karşılamaya çalıştık. Ve şimdi yeni bir eşikteyiz, dördüncü büyük dönüşümün içindeyiz. İleride bu tarihi yazanlar bu kongreyi kaydettiklerinde aynen bizim 1. İktisat Kongresi gibi bir güzel hatıra olarak anmalılar. Evet, Türkiye’nin her kanadı, her görüşü, her siyasi akımı bir masa etrafında toplandı ve hakimiyet-i milliye için hakimiyet-i iktisadiye kararı aldılar demeliler bugün için.
Ya dedelerimiz gibi dönüşümü kaçıracağız ya da nesillerin önünü açacağız
Çünkü değerli arkadaşlar, sanayi devriminden çok daha büyük çapta, sanayi devriminden çok daha derin izler bırakan ve sanayi devriminden çok daha hızlı bir şekilde hareket ederek bir nesli neredeyse 5 ila 10 yıla indiren büyük bir dönüşüm içindeyiz. İletişim teknolojisi, dijital ekonomi, robotik, sanayi 4.0, sanayi 5.0’a geçişler. Ya biz, bizim dedelerimizin sanayi devrimini yanlış yorumlaması ve kaçırması gibi kaçıracağız bu büyük dönüşümü ve gelecek nesiller bizi muhasebeyle anarken keşke dedelerimiz daha doğru bir yön çizseydi bize diyecekler ya da işte bugün deyip o nesillerin önünü açacağız. Biz o nesillerin önünü açmak için 6 siyasi lider bir araya geldik. Bu nesillerin önünü kapatmak isteyenlere karşı bir araya geldik.
Altılı Masa, 200 yıllık modernleşme tarihimizin en büyük toplumsal barış projesidir
Geçtiğimiz ay Politikyol Dergisinde yayınlanan bir makalede de vurguladığım gibi altılı masa 200 yıllık modernleşme tarihimizin, 150 yıllık Meclis tarihimizin, 100 yıllık Cumhuriyeti tarihimizin, 75 yıllık demokrasi tarihimizin en büyük toplumsal barış projesidir ve mutlaka başarıya ulaşacaktır. Toplumu kutuplaştıranlara karşı toplumu buluşturanlar her kesimi. Toplumu tekleştirmeye çalışanlara karşı toplumu birleştirmeye çalışan bir heyetiz biz. Yetkileri değil, sorumlulukları paylaşmaya ve omuzlamaya adamışız kendimizi. Peki, nedir önümüzdeki eğer İkinci İktisat Kongresinin anlamını çizeceksek nasıl bir iktisat modeli veya hangi iktisadi ilkelerle biz gelecek nesillerin önünü açabiliriz.
İktisadın 8 temel ilkesi
Değerli cumhurbaşkanı adayımız ve inşallah cumhurbaşkanımız Sayın Kılıçdaroğlu dört sütundan bahsetti. Ben biraz açarak sekiz ilke diyeyim ya da sekiz boyutu bu iktisat anlayışımızın. Dünya iktisadıyla bütünleşerek sekiz boyutu.
Bir: Siyasi ahlak
Bir, iktisadın iklimi ekonomi demiyorum, kongre iktisadı olunca iktisat demeye devam edeceğim. İktisadın iklimi. Çöl ikliminde arkadaşlar gül ağacı yetişmez. Otoriter yolsuzluk düzeninin olduğu yerde de iktisadi kalkınma olmaz. Hukukun iktisadın iklimi hukuk ve ahlaktır. Hukukun ve ahlakın egemen olmadığı bir ortamda teknik olarak en doğru zannettiğiniz iktisat politikalarını uygulasanız bile işte heterodoks iktisat çıkar. Gözümüze bakın ışıltıyı görün diyenler çıkar. Peki, nedir hukukun esası? Özgürlükler ve güven. Güven duyacak sermaye, uluslararası sermaye, ulusal sermaye. Güven duyacak sisteme işçi, köylü. Tohumunu ektiğinde arkasından gübre atabileceğine dair güven duyacak çiftçimiz. Maaşını aldığında bu maaşın erimeyeceğine dair güven duyacak işçimiz. Dükkanını açtığında akşam helal bir rızkla kapatacağını düşünecek esnafımız. Bugün düşünemiyor neden? Çünkü bugün istediği kişiye banka kredilerini aktaran, istemediğini banka kredileri altında boğan, mülkiyet hakkına ve sözleşme hukukuna hiç riayet etmeyi düşünmeyen, her mala konabileceğini düşünen bir hukuksuzluk dönemi hakim. Ve siyasi ahlak dediğimizde tüyleri diken diken olan, o günün ve bugünün yöneticileri. İşte biz bugün karşı karşıya kalınan problemler olması diye siyasi ahlak yasasını Meclis’e getirmiştik. Ve şunu söylemiştik: Şimdi de söylüyoruz, bu metnimizin ruhu ortak politikalar metninin ruhu siyasi ahlaktır. Çünkü eğer hesap vermeye hazır olmayan bir yönetim bir ülkeyi yönetiyorsa bilin ki dikta, bilin ki otoriterlik kaçınılmaz. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorun salt ekonomik bir sorun değildir. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorun ekonomi politik bir sorundur. Kötü bir yönetimin, yanlış bir iktisat anlayışıyla yol açtığı bir sorundur. Ekonomik kriz tek başına tanımlayamaz bu krizi. Burada bir devlet krizi, burada bir ahlak krizi, burada bir toplumsal barış krizi var.
Yaşayan tüm cumhurbaşkanı, başbakan ve ilgili bakanlara mal varlığı beyanı çağrısı
Evet, buradan bir kez daha yöneticilere çağrıda bulunuyorum, mutabakat metnimize ve beraber yola çıktığımız 6 siyasi lidere güvenerek bu çağrıda bulunuyorum. Ekonomiyi temizlemek istiyorsak şu anda yaşayan bütün cumhurbaşkanları, başbakanlar ve ben de önce başta ben olmak üzere ve ilgili bakanların tümü mal varlığı beyanında bulunmalıdırlar. Görev yaptıkları sürece kendi gelirleriyle sahip oldukları mal arasında görevleri dışında oluşan eşitlikte herhangi izah edilmeyecek bir artış varsa bu artış Hazine’ye intikal ettirilmeli ve şehit yakınlarına, gazilere, fakirlere, engellilere ayrı bir fonla sosyal adalet fonu kurulmalıdır. Yurt içinde ve yurt dışında kimin nerede malı, mülkü varsa, kimin birinci, ikinci derece akrabalarının üzerinde ne mal varsa herkes şeffaf bir şekilde bunu açıklamalıdır. Ben bu çağrıyı geçtiğimiz yıllarda da yaptım ve önce benden başlayıp dedim. Evet, buna ben hesap vermeye hazırım, ama herkes hesap vermeye hazır olacak. Hiç merak etmeyiniz siyasi ahlak kanunu mutlaka çıkacak ve bir daha bu ülkede hiç kimse sahip olduğu siyasi pozisyon dolayısıyla mal ve mülkünü, servetini asla artıramayacak. Yeni bir iktisadın ruhu, maneviyatı güvendir, hukuktur, adalettir.
İki: Nitelikli insan unsuru ve eğitim
İkinci ilke, iktisadın öyle diyor İktisat Kongresinde Mahmut Esat açılış konuşmasında. İktisadi amirlerimizi birbiriyle tanıştırmak üzere bunu tertip ediyoruz diyor. Yani iktisadi faktörleri, iktisadi aktörleri, özneleri ne kadar büyük teknolojik değişim yaşanırsa yaşansın hepsi önemlidir, ama insanlık tarihinin hem bugüne ve dünyanın sonuna kadar her şeyin öznesi insandır. Her şeyin öznesi iyi ya da kötü öznesi insandır.
İkinci şart, nitelikli insan unsuru ve bunun da yolu eğitim eğitim eğitim. Eğitim biraz önce yine sayın cumhurbaşkanı adayımızın vurguladığı gibi Alman üniversiteleri kapanmadığı için evet Alman Üniversiteleri kapanmadığı için Almanya ayağa kalktı. Bir çarpıcı bilgi de ben ona ekleyeyim. Heidelberg Üniversitesi, Almanya'nın en önemli üniversitelerinden biridir ve Amerikalılar Almanya’yı bombalarken Heidelberg Üniversitesi’nden gelmiş olan 19.yüzyıl sonlarındaki Alman profesörlerin Amerikan üniversitelerine yaptığı katkı dolayısıyla her yeri bombalamışlardır, Heidelberg müstesna. Savaş şartlarında bile eğitim kurumlarının bombalanmaması bir etik meselesidir. İşte geçtiğimiz dönem de deprem dolayısıyla üniversitelere ara verildiğinde çıktım bir akademisyen olarak çağrıda bulundum yapmayın, etmeyin. Her şeye ara verilir, eğitime asla ara verilmez. Ama İstiklal Savaşı şartlarında savaşan bir millet eğitime ara vermemiştir. Deprem bölgesini gezdiğimde nice üniversite öğrencileriyle karşılaştım deprem travması yaşayan. Bulundukları üniversitelere gitselerdi Muğla’da olan var, Konya’da değişik yerlerde hem eğitimlerine devam edecek hem de o travmadan çıkacaklardı. Üniversitelerde öğrencilerin bir araya gelmesinden korkanlar, stadyumda tarafların bir araya gelmesinden korkanlar onlara sesleniyorum, korku artık sizin kaderinizdir. Bizim kaderimiz ise umuttur umuttur umuttur.
Üç: üretim araçları ve makine endüstrisi
Üçüncü önemli boyut, üretim araçları. Sanayi devrimi yeni bir makine makine endüstrisi üzerine yeni bir üretim aracı geliştirdiği için dünyayı bütün unsurlarıyla etkiledi. Şimdi üretim araçları değişti arkadaşlar. Tarım da dahil geleneksel olarak düşünülen bütün alanlarda yeni bir üretim anlayışı var, dijital ekonomi var dünyada. Artık biz sanayi devrimiyle tam tekemmül ettirememiş, kamilen yaşamamış bir millet olmakla birlikte bekleyerek bu kademeleri aşamayız. Süratle dijital ekonomi aşamasına geçmek ve sanayi devrimiyle dijital ekonomi arasındaki bütün aşamaları çok kısa bir sürede arayı kapatmak zorundayız. Artık lineer ekonomi yok, döngüsel ekonomi var. Üret, al, kullan, tüket, yok et lineer yaklaşımı yerine, üret, al, kullan, yeniden üret, paylaş, yeniden üret yeni bir döngüsel ekonomi var. Şimdi dünyadaki bütün bu trendleri takip etmeden kendi iç tartışmalarımıza kapanırsak, 1. İzmir İktisat Kongresinde söylenen hedeflerin daha sonra gerçekleşmesine benzer bir başarıya imza atamayız iç tartışmaları aşacağız. Kafalarımızdaki doğmaları, zihinlerimizdeki alışkanlıkları terk edeceğiz, yeni bir ekonomi var dünyada. Sınır tanımayı bir kenara koyun zaman aşan bir ekonomi var, ona yeni nesillerin intibak etmesi lazım. Veri paylaşımı, veri analizi ve yazılım alanları. Şu anda bilinen mesleklerin yüzde 60’ı önümüzdeki 20 yıl içinde yok olacak, yepyeni meslekler doğuyor her an.
Dört: Ekoloji
Dördüncü boyutu, hukuk, bilgi, üretim aracı, doğayla, ekolojiyle, ekonomi arasındaki denge. Şu anda modernleşmenin, o sanayileşmenin ilk aşamalarında toprak ancak kendisine işkence edildiğinde sırlarını açıklar diyen, o tabiatı yok etmeye dayalı gelişmeci bir ekonomi anlayışı artık geçerli değil. İnsanoğlu şunu fark etti zamanla: O vahşi sanayileşmenin yerini insanın varoluş alanı olan doğa ve ekolojiyi yok etmeyen yeni bir alanla buluşturmamız lazım. Onun için yeni ekonomik paradigmamızın olmazsa olmaz şartı Yeşil Mutabakatta dahil olmak üzere ekolojiyle ekonomi arasında doğrudan bir ilişki kurmaktır. Toprakla savaşanlar iflah olmaz. Bakın deprem bölgelerini gezdik Sayın Genel Başkanlarla birlikte. Buradaki temel problem, toprakla savaşarak rant elde etmeye çalışan bir inşaat anlayışından, toprağı neredeyse yok sayarak biz topraktan geldik toprağa gideceğiz, Aşık Veysel’in dediği gibi tek dostumuz o. Ona saygı göstermezsek, kendi aslımıza saygı göstermeyiz, ama ne oldu? İşte Şanlıurfa’da dere yataklarına bina yaparsanız, işte Malatya’da Bostanbaşı diye kayısı bahçelerinin bostan diye anılan yere 15 katlı bina yaparsanız, Amik Gölünün çevresinde hesapsız yerler yapar, hele hele İstanbul’da rant alanlarına dayandırırsanız ekolojiyle ekonomi arası dengeyi bozarsanız.
Buldukları ilçe başkanıyla belediye başkanını tutukladılar
Başbakanlığım döneminde siyasi ahlak dışında ikinci bir yasayı teklif etmiştim imar yasası. Ulusal ve yerel imar baronlarının nelere mal olduğunu bildiğim için yolsuzlukları imarda kesmek, sanayiden imara giden, inşaat giden kaynakları kontrol etmek ve deprem karşısında tedbir almak için bir fon oluşturmak üzere imar rantlarını tümüyle vergilendireceğim dediğimiz için bu imar baronları beraber çalıştığı siyasi ekiple, çeteyle harekete geçtiler. İşte şimdi söylüyorum, yerel imar baronlarına, ulusal imar baronlarına karşı bu aziz vatanın her bir karışını aziz bilen, toprağını aziz bilen bir anlayışla yeniden imar etmek zorundayız deprem bölgelerini alelacele bina yaparak değil. O tarihi Antakya’yı, tarihi Kahramanmaraş’ı, Malatya’yı yeniden ihya edeceğiz. İşte bu bizim için bir hedef olarak ortaya konduğunda pozitif siyasetin yeni iktisadın esasları konur. İmar yasası getireceğiz dediğimizde o zaman Sayın Erdoğan bir ilçe başkanı bile olamazsınız Ahmet Bey demişti hatırlarsınız. Buldular ilçe başkanını Nurdağı’nda ve şimdi buldukları ilçe başkanı, belediye başkanıyla imar dairesi başkanını birlikte tutukladılar.
Beş: Üretim ekonomisi
Beşinci şart, rant ekonomisi yerine üretim ekonomisi. Türkiye’nin şu andaki en büyük problemi kur korumalı mevduat. Bakınız güya faiz yasağından bahseder Sayın Erdoğan, ama son dönemin bütün bilançolarını çıkarın en karlı sektör bankacılık. Nasıl oluyor? Kur korumalı mevduat adı altında milletin hazinesinin kaynaklarını bir grup küçük bir gruba, azınlığa aktaranlar asla üretim ekonomisinin önünü açamazlar. Bugün Türkiye’de bir rant ekonomisi var. Biraz önce bahsettiğim imar yasası için inşaat şirketlerini topladığım zaman şunu söylemiştim: Ben sizin bu işinizi kolaylaştırmak istiyorum görüyorum ki, bütün büyük sanayi devleri sanayiyi bırakıp inşaata gidiyorlar çünkü sanayide 20 yılda kazandığını inşaatta 20 ayda kazanıyor. Türkiye bunu iftiharla söylüyorum bütün bu yanlışlıklara rağmen Batı’da bir çizgi çekin Almanya, Fransa, İtalya. Doğu’da bir çizgi çekin Japonya, Çin, Hindistan geri kalan bütün Afro-Avrasya’nın en büyük ekonomi, üretim üssüdür hala öyledir. Ve bu üretim üssünü biz efektif olarak hayata geçirdiğimizde pandemide kopmuş olan tedarik zincirlerini tekrar kurar, Türkiye’yi tedarik zincirinin merkezi yaparız. Yeter ki bu insanın elini tutmayalım, Türk insanın elini tutmadığınız zaman, önünü açtığınız zaman neler yapabileceğini tarihte biliyoruz.
Altı: Dünyaya açık ekonomi
Altıncı önemli ilke, dünyaya açık ekonomi. Biz dünyanın merkezindeyiz bunu derken birçok ülke kendini merkez addeder Japonya, Çin isimleri de Çin’in ismi dünyanın merkezi. Ama haritaları farklı şekillerde oynatırsanız o merkez değişir de hangi haritayı getirirseniz getirin Türkiye tam merkezdedir. Şimdi böyle bir merkez konumundaki olan bir ülke eğer dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girecekse şimdi bakalım, dünyanın 10 ekonomisinin bir tanesi Amerika Birleşik Devletleriyse Amerika Birleşik Devletleri bir kıta devlet, 50 devletten oluşan bir kıta devleti. Çin dünya nüfusunun 4’te 1’i, Hindistan 5’te 1’i. Rusya başlı başına bütün dünya kıtasını kıta devlet bunların hepsi. Kanada öyle, Avusturalya bir kıta, Avrupa Birliği kendi başında bir ünite. O zaman bizim iktisat anlayışımızın şu olması gerekir: Sınırlarımıza saygı duymakla birlikte müteşebbis kadrolarımızın dünyanın her yerine gitmesini sağlayacak, ekonomik sınırlarımızı en geniş alana yayacak bir iktisat dış ticaret politikası. Ancak bu yolla kıta ekonomiyle rekabet edebiliriz. Bunun için geride yarım kaldığı için gerçekten büyük hüzün duyduğum ve inşallah bir gün bizim iktidarımızda tekrar müzakere açarak çözeceğimiz mesele Avrupa’yla vize serbestliği meselesidir. Hiç merak etmeyin gençler ve şu anda Avrupa büyükelçilikleri önünde bekleyenler 2016 Haziran’ında alma taahhüdünü almış olduğumuz Avrupa Birliği’nin serbest vize uygulamasını mutlaka en kısa zamanda hayata geçireceğiz, buna asla engel olamayacaklar.
Artık hattı iktisat yoktur, sathı iktisat vardır, sathı ise bütün dünyadır
Yine aynı şekilde Avrupa Birliği Gümrük Birliği Anlaşmasını çapını, evsafını genişleterek mutlaka bugünkü çağdaş ihtiyaçlara uygun hale getirmemiz lazım. Türkiye ekonomisini Afrika’dan Latin Amerika’ya, Doğu Asya’ya kadar bütün dünyada açık bir hat üzerinde yürütmemiz lazım. Şimdi iki yerde kullanacağım aziz Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözünü. Artık hattı iktisat yoktur, sathı iktisat vardır, sathı ise bütün dünyadır.
Yedi: Kurumsallaşma ve sürdürülebilirlik
Yedinci önemli ilke, kurumsallaşma. Yine Sayın Kılıçdaroğlu çok doğru vurgulaadı kurumsallaşma, yani sürdürülebilirlik. Bugün hepimiz devlet görevlerinde bulunduk. Deprem bölgesinde beni en çok hüzne gark eden husus acılarımız yanında, kayıplarımız yanında ilk defa devletimizin kurumlarını refleks gösterme konusunda bu kadar aciz ve organizasyonel kapasitesi konusunda bu kadar daralmış gördüm. Aynı devlet kurumlarıyla bakın silahlı kuvvetlerimizle, Ulaştırma Bakanlığıyla 2011 yılında 25 bin vatandaşımızı Libya’dan 1 hafta içinde tahliye etmiştik. Şimdi AFAD’ı, AFAD’ı bir çiftlik haline getirenler, Kızılay’ı bir şirket haline getirenler. Silahlı kuvvetlerimizi, Mehmetçiğimizi en çok ihtiyaç hissedilen bir dönem de 48 saat bu vatanın sokaklarında güvenliği temin etmek üzere gönderemeyenler bu kurumsal çöküşün sorumlularıdır. Kurumları ekonomik, siyasi, hukuki bütün kurumları hayata geçirmeden devletin atardamarlarını çalışır hale getiremeyiz. İşte buradan aziz milletimize söz veriyoruz, inşallah 15 Mayıs’tan itibaren yepyeni bir kurumsal seferberlik bütün Türkiye sathında kurumlarımızın en etkin kapasiteye getirilmesi konusunda sağlanacak ve ehliyet ve liyakat esası etrafında kurumlarımız yenilenecek.
Sekiz: İktisadın temel amacı insan onuru
Ve nihayet iktisadın temel amacı insan onurudur. İnsan onuru da ancak gelir adaletiyle sağlanır. Bugün Türkiye’de vahşi bir servet transferi yapılıyor. Fakir kesimlerden geniş toplum kesimlerinden küçük bir zümreye servet transferi hem de en vahşi şekliyle. 2016 yılında iş gücünün gayri safi milli hasıladan aldığı pay yüzde 41’di, şu anda yüzde 26,5. Sermayenin aldığı pay yüzde 40,5’tu, şu anda yüzde 54, yüzde 55 bandında. Eğer bir yerde iş gücünün gayri safi milli hasıladan aldığı pay düşüyorsa biliniz ki yoksullaşma var demektir. Yoksulluğa karşı savaş açacağız ve bütün milletimize, Türkiye’nin neresinde yaşıyor olursa olsun herkese insan onuruna yakışır bir hayat standardını getireceğiz inşallah.
Milletin vicdanı Millet İttifakı’nda tecelli etmiştir
Değerli katılımcılar, sözlerimin sonunda şunu ifade etmek istiyorum: Yeni bir dünya kuruluyor, yepyeni bir dünya. Eski alışkanlıklarla yenidünyaya uyum sağlayamayız. Sadece uyum sağlamakla değil yine Sayın Kılıçdaroğlu’nun güzel bir sözüne atıfta bulunayım, önüne geçmek durumundayız bu gidişin, öznesi olmak durumundayız tarihin. Tarihin akışına kapılıp gitmek değil, tarihin öznesi olmak için ekonomimizi zihniyetle yeni bir zihniyetle kurmak durumundayız. Bu zihniyetin iki ayağı vardır millet vicdanı ve devlet aklı. Millet vicdanı altılı masada millet ittifakında tecelli etmiştir, çünkü milletimizin her bir kesimi o masada vardır, kimse dışarıda bırakılmamıştır. Devlet aklı ise inşallah 15 Mayıs’tan itibaren millet vicdanıyla buluşarak bu milleti devlet aklıyla birlikte harekete geçireceğiz.
14 Mayıs’a kadar hattı siyaset yoktur, sathı siyaset vardır, satıh ise bütün vatandır
Hiç merak etmeyiniz, hiç kimse tereddüt etmesin 15 Mayıs sabahı yeni bir cumhurbaşkanı, yeni bir cumhurbaşkanlığı kadrosu, cumhurbaşkanı yardımcılarıyla birlikte ve yepyeni bir dönem başlayacak. Burada da sözümü de yine bu sefer başka bir kalıpla Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkesiyle bitireyim, artık 15 Mayıs’a kadar ondan sonra da ama 14 Mayıs’a kadar hattı siyaset yoktur, sathı siyaset vardır, satıh ise bütün vatandır.
FACEBOOK YORUMLAR