CHP, Devlet-Siyaset-Mafya İlişkisinin TBMM'de Araştırılmasını istedi
CHP İstanbul Milletvekili, TBMM Adalet Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Zeynel Emre, Türkiye’de son yıllarında mafya elebaşlarının siyasette aktör haline geldiği; bunun, demokratik toplum işleyişi ve hukuk devleti açısından tehdit oluşturduğuna dikkat çekerek, devlet-siyaset-mafya ilişkilerinin TBMM’de kurulacak bir komisyon eliyle araştırılmasını istedi
CHP’li Emre, TBMM Başkanlığı’na verdiği araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önergesinin gerekçesinde, AKP iktidarının meşruluk ve hesap verilebilirlik ilkelerinden gittikçe uzaklaştığını belirtti. Bu iki ilkenin, günümüz çağdaş demokrasilerinin temelleri olduğu vurgulanan araştırma önergesinin gerekçesinde, “Vatandaşların siyaset kurumuna güveninin de siyaset-toplum ilişkisinin de esası budur. Siyaseten meşruluk; hukuk düzeni içinde tüzel kişiliğe haiz partilerin, proje ve vaatleriyle toplumun karşısına çıkarak yapılan seçimlerin ardından iktidar ya da muhalefet görevini üstlenmesi ve belli sürelerde bulunulan iktidar ya da muhalefet konumunda, vatandaşların keyfi uygulamalardan korunmasını öngören hukuk devleti ilkelerini hâkim kılmaktır. Böylelikle millet egemenliğinin kaynaklık ettiği yetkiyle millet egemenliğinin korunması amaçlanmaktadır. Hesap verilebilirlik ilkesi de yine hukuk devleti kapsamında üstlenilen görev ve yetkilerin belli denetimlere tabi olmasıdır ki bunun yegâne yöntemi denge-denetleme mekanizmasının sağlıklı işletilmesidir. Görüldüğü üzere çağdaş demokratik yönetimler ister ilk ister süreç içinde isterse son aşamada olsun her zaman güçlü bir meşruiyeti olan; buna helal getirecek her türlü gelişmeden kaçınan, gerekli tedbirleri alan, tutum ve politikaları hayata geçirendir. Bu zorunluluk demokratik sistem kapsamında faaliyet gösteren her kişi ve kurumun kesiştiği ortak kümedir.” denildi.
Mafya örgütlenmeleri, kötü huylu kanser tümörü gibi hızla yayılır
Demokratik sistemi tehdit eden en önemli yapılanmaların, illegal örgütlenmeler olduğu; bu yapıların bazen din, bazen etnik köken, bazen de ideolojik ve ekonomik ilişkiler çerçevesinde ortaya çıktığını kaydeden CHP’li Emre, önergesinin gerekçesinde şöyle dedi:
“Hangi ilişki ağından gelirse gelsin, demokratik düzeni hedef alan bu yapılanma şekillerini, mafya adı altında toplamak mümkündür. Çünkü hukuk devletinde öngörülen meşru yöntemleri reddeden, hatta yok etmeyi amaçlayanlar, ancak şiddete dayalı antidemokratik düzenlerde yaşam alanı bulacakları bilgisiyle hareket etmektedir.
Bu yapılanmaların oluşum şekli devletin zayıf ve zafiyetli dönemlerinin sonucu olmakla birlikte gelişmeleri ve etkin konuma gelmeleri, devletin güvenlik ve siyaset kanadının açtığı kapılarla mümkün olmaktadır. Geçilen bu eşik, özellikle de siyaset kurumu için farklı, mafya için farklı anlamlar taşımaktadır. Mafyayı kullanarak çıkış arayan siyaset kurumu uzun evrede illegal konuma kayarken, kısa evrede kendini kullandırtan mafya legal alana açılım sağlamaktadır.
Bu ilişkilerin alabileceği boyutlar tahmin edilenin çok ötesine geçmekte olup, adeta kötü huylu bir kanser tümörünün hızla tüm vücudu ele geçirmesine benzetilebilir.”
Susurluk hatırlatması
Türkiye’nin yakın tarihinde mafya örgütlenmeleri ile devlet-siyaset ilişkilerinin iç içe geçtiği olaylar yaşandığını anımsatan ve 1996 yılında Balıkesir’in Susurluk ilçesinde yaşanan trafik kazasında, bir polis şefi, bir siyasetçi ve kırmızı bültenle aranan bir mafya liderinin birlik ve beraberliğinin ortaya çıktığını kaydeden Emre, kaza sonrasında toplumsal tepki üzerine dönemin siyasi iktidarının sonunun da geldiğini hatırlattı.
İktidar meşruluğunu her geçen gün kaybetmekte
Son yıllarda mafya elebaşlarının yine etkin konuma geldiği belirtilen araştırma önergesinin gerekçesinde şöyle denildi:
“Yakın tarihimizin önümüze koyduğu bu gerçekten ders alınmadığı son günlerde yaşananlarla net olarak görülmektedir. Mafya yapılanmalarının siyasetin iktidar kanadını avcunun içine aldığı zamanlardan geçmekteyiz. Kısa bir süre önce Sedat Peker isimli bir mafya elebaşı, iktidar karşıtı muhalif görüştekileri “Kanlarında duş alacağız” diye tehditlerle korkutmaya çalışırken, şimdi de Alaattin Çakıcı isimli mafya elebaşı, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nu açıkça ölümle tehdit etmektedir.
Bu tehditleri mafyanın münferit, temelsiz tehditleri olarak görmek gerçeğin üstünü örtmektir ki sonucu, kaynağını millet egemenliğinden alan demokratik sistemin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açması kaçınılmazdır. Bir kere ölümle tehdit edilen kişi, anayasal bir kurum olan ana muhalefet partisinin genel başkanıdır. Daha önce de dönemin başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye hakaretler eden mafya elebaşı Alaattin Çakıcı’nın, devlet içinde eriştiği gücün sınırları 2020 yılında kuşku götürmez bir şekilde görülmüştür. Mevcut siyasi iktidarın küçük ama hâkim ortağı MHP’nin desteğini açkıca beyan ettiği Alaattin Çakıcı için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden af yasası geçirildiği bilinen bir gerçek olup, bu ilişkinin hangi düzeyde olduğu Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik ölüm tehdidi sonrası kesif boyutta gözlemlenmiştir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, tehdidin sahibi Alaattin Çakıcı’ya “Dava arkadaşım” diyerek bizzat sahip çıkmış ve ne yazık ki tehdit sahibinin hamisi konumuna gelmiştir.
Bunların kamuoyuna yansıyan olaylar olduğu, bilinmeyen daha fazlasının yaşandığından ne yazık ki kamuoyunun tamamı emindir. O yüzden yargıya güven yüzde 20’lerde kalmakta, siyasi iktidar meşruluğunu her geçen gün kaybetmektedir.”
Komisyon eliyle araştırılsın
Yaşanan gelişmeler ile mafya örgütlenmelerinin on milyar dolarlara varan ekonomik gücünün; siyasi nüfuzlarının, organize ettikleri ya da dahil oldukları yasa dışı ilişkilerin ortaya çıkartılmasının, demokratik hukuk devletinin korunması için gerekli olduğunu vurgulayan CHP’li Emre, devlet-siyaset-mafya ilişkilerinin Meclis’te kurulacak bir komisyonu eliyle araştırılmasını teklif etti.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Günümüz çağdaş demokrasileri, meşruluk ve hesap verilebilirlik temelleri üzerinde yükselirken, vatandaşların siyaset kurumuna güveninin de siyaset-toplum ilişkisinin de esası budur.
Siyaseten meşruluk; hukuk düzeni içinde tüzel kişiliğe haiz partilerin, proje ve vaatleriyle toplumun karşısına çıkarak yapılan seçimlerin ardından iktidar ya da muhalefet görevini üstlenmesi ve belli sürelerde bulunulan iktidar ya da muhalefet konumunda, vatandaşların keyfi uygulamalardan korunmasını öngören hukuk devleti ilkelerini hâkim kılmaktır. Böylelikle millet egemenliğinin kaynaklık ettiği yetkiyle millet egemenliğinin koruması amaçlanmaktadır.
Hesap verilebilirlik ilkesi de yine hukuk devleti kapsamında üstlenilen görev ve yetkilerin belli denetimlere tabi olmasıdır ki bunun yegâne yöntemi denge-denetleme mekanizmasının sağlıklı işletilmesidir.
Görüldüğü üzere çağdaş demokratik yönetimler ister ilk ister süreç içinde isterse son aşamada olsun her zaman güçlü bir meşruiyeti olan; buna helal getirecek her türlü gelişmeden kaçınan, gerekli tedbirleri alan, tutum ve politikaları hayata geçirendir. Bu zorunluluk demokratik sistem kapsamında faaliyet gösteren her kişi ve kurumun kesiştiği ortak kümedir.
Meşruluğu, dolayısıyla da demokratik sistemi tehdit eden en önemli yapılanmalar, illegal örgütlenmelerdir. Bu yapılar bazen din, bazen etnik köken, bazen de ideolojik ve ekonomik ilişkiler çerçevesinde zuhur etmektedir. Hangi ilişki ağından gelirse gelsin, demokratik düzeni hedef alan bu yapılanma şekillerini, mafya adı altında toplamak mümkündür. Çünkü hukuk devletinde öngörülen meşru yöntemleri reddeden, hatta yok etmeyi amaçlayanlar, ancak şiddete dayalı antidemokratik düzenlerde yaşam alanı bulacakları bilgisiyle hareket etmektedir.
Bu yapılanmaların oluşum şekli devletin zayıf ve zafiyetli dönemlerinin sonucu olmakla birlikte gelişim ve etkin konuma gelmeleri, devletin güvenlik ve siyaset kanadının açtığı kapılarla mümkün olmaktadır. Geçilen bu eşik, özellikle de siyaset kurumu için farklı mafya için farklı anlamlar taşımaktadır. Mafyayı kullanarak çıkış arayan siyaset kurumu uzun evrede illegal konuma kayarken, kısa evrede kendini kullandırtan mafya legal alana açılım sağlamaktadır.
Bu ilişkilerin alabileceği boyutlar tahmin edilenin çok ötesine geçmekte olup, adeta kötü huylu bir kanser tümörünün hızla tüm vücudu ele geçirmesine benzetilebilir.
Yakın tarihimizdeki en önemli örneklerden biri, bilindiği üzere 1996 yılında Balıkesir’in Susurluk ilçesinde yaşanan trafik kazasıyla ortaya saçılmıştır. Susurluk kazası; devlet-siyaset-mafya birlikteliğinin sarih halidir. Bir polis şefi, bir siyasetçi ve kırmızı bültenle aranan bir mafya liderinin birlik ve beraberliğini gösteren bu kaza, yine hatırlanacağı gibi toplumsal tepki üzerine dönemin siyasi iktidarının da sonu olmuştu.
Yakın tarihimizin önümüze koyduğu bu gerçekten ders alınmadığı son günlerde yaşananlarla net olarak görülmektedir. Mafya yapılanmalarının siyasetin iktidar kanadını avcunun içine aldığı zamanlardan geçmekteyiz. Kısa bir süre önce Sedat Peker isimli bir mafya elebaşı, iktidar karşıtı muhalif görüştekileri “Kanlarında duş alacağız” diye tehditlerle korkutmaya çalışırken, şimdi de Alaattin Çakıcı isimli mafya elebaşı, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nu açıkça ölümle tehdit etmektedir.
Bu tehditleri mafyanın münferit, temelsiz tehditleri olarak görmek gerçeğin üstünü örtmektir ki sonucu, kaynağını millet egemenliğinden alan demokratik sistemin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açması kaçınılmazdır. Bir kere ölümle tehdit edilen kişi, anayasal bir kurum olan ana muhalefet partisinin genel başkanıdır. Daha önce de dönemin başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye hakaretler eden mafya elebaşı Alaattin Çakıcı’nın, devlet içinde eriştiği gücün sınırları 2020 yılında kuşku götürmez bir şekilde görülmüştür. Mevcut siyasi iktidarın küçük ama hâkim ortağı MHP’nin desteğini açkıca beyan ettiği Alaattin Çakıcı için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden af yasası geçirildiği bilinen bir gerçek olup, bu ilişkinin hangi düzeyde olduğu Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik ölüm tehdidi sonrası kesif boyutta gözlemlenmiştir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, tehdidin sahibi Alaattin Çakıcı’ya “Dava arkadaşım” diyerek bizzat sahip çıkmış ve ne yazık ki tehdit sahibinin hamisi konumuna gelmiştir.
Bunların kamuoyuna yansıyan olaylar olduğu, bilinmeyen daha fazlasının yaşandığından ne yazık ki kamuoyunun tamamı emindir. O yüzden yargıya güven yüzde 20’lerde kalmakta, siyasi iktidar meşruluğunu her geçen gün kaybetmektedir.
İfade ettiğimiz bu gelişmeler ile mafya örgütlenmelerinin on milyar dolarlara varan ekonomik gücü, siyasi nüfuzları, organize ettikleri ya da dahil oldukları yasa dışı ilişkilerin ortaya çıkartılıp, demokratik hukuk devletinin korunması için gerekli tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Zeynel Emre
İstanbul Milletvekili
FACEBOOK YORUMLAR