ÇEKİLEN ARACIN CEZASINI BELEDİYE ÖDESİN
Şimdi sorarım size: Otopark gösterilmediği ve araç çekilip, ceza ödendiği durumda bu cezayı belediyenin ödemesi gerekmiyor mu?
Çetin Ünsalan 13.11.2013- Günlük Bülten
Türkiye hızla yerel seçimlere doğru yol alıyor. Ama bir mesele nedense hiç kimsenin gündemine gelmiyor. Hemen hemen herkesin evinin ya da işyerinin önünden otomobili çekiliyor değil mi?
Sonra aracın sahibi gidip cezasını da ödeyerek anlaşmalı otoparktan otomobilini çıkarıyor.
Peki bu parayı neden ödüyor?
Çünkü İmar Kanunu, otopark yönetmelikleri ve bu kapsamda 1976 yılında çıkarılan bir kanunla toplanan paralar ne oldu sorusu halen yanıtsız.
Bir süre önce Gazeteci Yaşar Kaba ile gerçekleştirdiğimiz televizyon programında gündeme taşıdığımız bu konu, nedense yerel yönetime aday olanların hiç gündeminde yok.
Olay şu:
1976 senesinde çıkarılan 6735 sayılı İmar Kanunu 3194 sayılı otopark yönetmeliği ile düzenlendi. Bu tarihten itibaren 2 daire üstü binaya başlarken ruhsat alabilmeniz için, binanın altına daire sayısı kadar otopark yapmanız gerekiyor. Eğer buna parsel yeterli değilse belediye diyor ki: Buna karşı para ödeyin, ben de size otopark yapacağım. Bu para 1976 senesinden beri toplanıyor. Ayrıca düzenlemenin bir özelliği daha var. Alınan paranın amacı dışında kullanılamayacağı da yasa ile sıkı sıkıya bağlanmış ve İçişleri Bakanlığı’nın da kontrolüne sunulmuş.1984 senesindeki 3030 sayılı Kanuna göre nüfusu 10 binden fazla olan yerlerde de bu uygulama zorunlu kılınıyor. Ayrıntı isteyenler kanunların ilgili hükümlerini okusun. O zaman birinci soru şu: 1976 senesinden bu yana yapılan her binadan otoparkı olmayanlar için toplanan ve biriktirilmeden otopark yapımında kullanılması gereken bu paranın miktarı nedir ve ne oldu? Belediyelerin planlarında gösterilmesi zorunlu olan bu alanlar nerede? Şimdi asıl kritik konu şu: Belediye sizden bu parayı almadan ruhsat vermiyor. Verdikten sonra da kısa süre içinde binanıza 200 metre mesafede otonuzu park edebileceğiniz ücretsiz bir yer göstermek zorunda. Peki bu durumda sormak gerekmiyor mu? İnsanların evlerinin ya da işyerlerinin önünden araçlar neye dayanılarak çekiliyor?
Şimdi sorarım size: Otopark gösterilmediği ve araç çekilip, ceza ödendiği durumda bu cezayı belediyenin ödemesi gerekmiyor mu?
Yetti mi? Hayır…
Bir de mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kurduğu İspark ile, park işini değnekçilerin elinden alıp, yasal değnekçilik haline dönüştürdüğü sistemle, aynı mülk sahibinden ikinci bedeli tahsil ediyor.
Bu paralar nereye gidiyor?
Bir başka konu da İspark…
Otopark alanlarını parselleyip, insanlara kiralamakla kalmayıp, hızla dev bir organizasyon haline dönüşüyor.
Şimdi taksi duraklarını da İspark’a bağlayacaklar. Yani emlak sektörünün TOKİ’si ne ise, taksi ve park sahasının İspark’ı da o olacak. Duraklat taşeron, şoförlerde sözleşmeli işçi… Sonra mı? Al özelleştirme
listesine ve muhtemelen bir yabancıya sat. Paranla rezil olmak dedikleri bu olsa gerek.
Şimdi tekrar soruyorum.
1976 yılından beri otopark yapılmak için toplanan paralar ne oldu? Belediyeler neden ücretsiz
park alanı göstermiyor? Bu konuda kanun açıkken ilgili bakanlıklar neden soruşturma başlatmıyor? Yetmiyormuş gibi, araçlar için neden İspark’a haraç ödeniyor?
Çekilen araçların cezası neden belediyeden tahsil edilmiyor?
Vatandaş uyuma, parana sahip çık.
BEDAVA YAŞIYORMUŞUZ BEDAVA!
Bülent Soylan Çetin Ünsalan’ın yazısını okuyunca insan “Yahu bir zamanlar biz ne kadar bedavadan yaşıyormuşuz da haberimiz yokmuş” diyeceğimiz geliyor.“Eski zamanları” bir düşünsenize;
-Kapınızın önüne arabanızı çekiyordunuz bedava.
-Sokak çeşmelerinden sular akıyordu bedava
-Bir şehirden diğerine gidiyordunuz diyelim, yollar bedava.
-Mektebe gitmek bedavaydı…
-Sahilden denize girmek,
-Kıra bayıra çıkıp piknik yapmak…
-Köprüden balık tutmak da bedavaydı
ya… Çoğu mazi oluverdi.
Yol kenarları İspark oldu, sokak çeşmeleri kurudu yok oldu, “Turnike”den geçmeden başka şehre değil aynı şehir içinde bile gezemiyorsunuz, okullar paralı oldu, sahiller kapatıldı “beach”lere kaldık, kırımız bayırımız parayla girilen “Milli”Parklar oldu. Mezara kaça girildiğini bir sorun bakalım. Başbakanın İstanbul’a girişi paralı hale getirme düşüncesi de uygun ortamını bekleyen projelerdendir.
Şimdi de köprüden bedava balık tutmak “mazi” oluyor. Hükümet, diğerleri gibi onu da paralı hale getirmeye hazırlanıyor.Nedenine bakarsanız “doğayı korumak”.
Şarkıdaki gibi söylemeli aslında: “Geç bunları anam babam, geç bunları; biz biliriz neden yaptığınızı”
Bunun adı, vatandaşı müşteri haline getirmektir. Tarım Bakanlığının Su ürünleri
Kanun Tasarısı”nın birinci maddesi “Su ürünlerinin ve yaşam alanlarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunarak, çevreye duyarlı olarak… diye başlıyor, ve avlanmayı izne bağlıyor; sonra dönüp “Bakanlık bu kanun kapsamında verilen izinlerden ücret alabilir” diye bitiriyor. Yani özetle, balığı parayı veren tutar, veremeyen tutamaz diyor. Peki izinli olanın tuttuğu da, izinsiz olanın tuttuğu da aynı balık olduğuna göre aradaki fark ne? Buradaki “izin” aynen “para” değil mi? Sözüm ona “koruma”nız da bu işi “paralı” hale getirmeniz başka hangi anlama geliyor.
Etkin Yurttaş
FACEBOOK YORUMLAR