'Betona Yitirilen Hayatlar…!'
27 Haziran 2020 - 14:42 - Güncelleme: 27 Haziran 2020 - 14:44
Emeritus Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp Mimar Kentbilimci TMMOB (TR), AIA (USA), RIBA (UK)
Ülkemizde yine kentsel seller oluştu ve canlar yitirildi. Nedeni açık seçik belli:
.Çevreyi, doğayı acımasızca yiyip bitirmemiz nedeniyle tetiklenen iklimsel değişim;
.Aşırı betonlaşma nedeniyle düşen yağmurun toprak tarafından emilememesi;
.Dere yataklarına vasıfsız çarpık çürük kaçak inşaat yapılmasına göz yumulması..
Mimar ve mühendisler beton keşfedildiğinde çok mutlu oldular. Kalıba döktükleri iddialı formlar kısa sürede sertleşip taşıyıcı bir nitelik kazanıyordu. Ahşap ve taşla uğraşmaktan kurtulmuşlar zengin mimariler tasarlama, desteksiz büyük açıklıklar geçme imkanına kavuşmuşlardı. Ancak, beton ahşap ve taş gibi doğal bir malzeme değildi. Öncelikle kırılgandı. Depremde esnemiyor, insanları ezerek öldürüyordu. Yoğun kentsel yapılaşma ve taşıt yolları toprağın geçirgenliği kısıtladı, hızlı bir yağmurda can alıcı seller oluşmaya başladı.
Ülkemiz özellikle son 20 yıl rantsal dürtülerle aşırı bir betonlaşmaya sahne oldu: Ekonomi üretim yerine betonarme inşaat üzerine kurgulandı. Başta Istanbul olmak üzere büyük şehirlerimiz ve turistik tatil yörelerimiz çarpık çürük yapı ve beton istilasına uğradı. Ateş böceklerinin yerini sivrisinekler aldı. Çevre kirlendi. Deprem ve sel gibi doğal afetler yerleşim bölgelerinde kitlesel olarak canlar almaya başladı. Son yıllarda ‘betonizasyon’ dozu iyice kaçtı. Ayrıcalıklı imar haklarıyla Istanbul bir bakıma yağmalandı, yanlış yerlere konuşlandırılmış gökdelenlerle muhteşem siluete tecavüz edildi. Kenti önce ‘gecekondular’ sonra da ‘gündüzkondu’lar teslim aldı.
Istanbul, Esenyurt İlçemiz son yıllarda delice yapılandı. Fatura bugün geldi. Covid-19 salgını ve selden nasibini fena aldı. Oranın insanları ödüyor faturayı.
İktidarın beton aşkı büyük projelerde de görüldü. İki güncel örnek vermek gerekirse Yassıada dün demokrasinin bittiği yerdi, bugün de mimarinin bittiği yer oldu. Ticari ve turistik işlevlerle zorlanmış yapılaşma Adayı tümüyle betonlamış görsel bütünlükten yoksun dağınık bir proje olarak karşımıza çıktı. Benzer bir durumda Taksim Camii’nde yaşanmıyor mu ? Burada tarafım: Taksim Camii Kültür ve Sanat Vakfı nın talebiyle hazırladığım 3 uluslararası ödüllü Taksim Cumhuriyet Camii ve Dinler Müzesi projem ‘beton-yeşil’, ‘dolu-boş’ dengesini koruyor, komşu Rum Ortodoks Kilisesi ile Taksim Atatürk Anıtı arasında yumuşak bir geçiş sağlıyordu. Çağdaş ve iddialı bir tasarımdı. Ses getirecekti. Nitekim The New York Times ve Independent Herald Tribune projeyi geniş yayınladı. Sayın CB nımız uygun bulmadılar. Yerine yapılan proje ise arsada boş ve yeşil alan bırakmadı, parsel yapılar ile dolduruldu. Kitle ölçeği ‘insancıl’ değil ‘ezici’ oldu. Ser Mimaran-ı Cihan Mimar Sinan’ın kulakları çınlasın, Ecdadımızda cami külliyelerimiz açık alanlardan kapalı ana mekana avlular ve revaklar gibi yarı açık mekanlar ile bezenerek tedricen kademeli olarak yaklaşan, çevrelerinde oturup sohbet edilen yapıtlardı.
Biz hocalar tenkit etmekle mükellefiz, mimar adaylarımız da okullarda böyle yetişiyor, hazırladıkları taslaklara hocalar kritik veriyor ve projeler olgunlaşıyor. Benim farkım ise sadece hoca değil projeci bir mimar ve şehirplancı olarak alternatif teklifleride hep ortaya koymuş olmamdır. ‘istemezük’cü hiç olmadım, çizdim ve ‘buraya onu değil şuraya bunu yapalım’ dedim.
Hükümetin beton aşkı nereden geliyor derseniz, belki de ‘Beton gibi Hükümet’ mesajı verilmek isteniyor. Ancak yalnız ceviz kadar dolular, seller ve depremler değil, virüsler, salgınlar da bize ‘betonu bırak doğaya dön’ diyor…!
Ülkemizde yine kentsel seller oluştu ve canlar yitirildi. Nedeni açık seçik belli:
.Çevreyi, doğayı acımasızca yiyip bitirmemiz nedeniyle tetiklenen iklimsel değişim;
.Aşırı betonlaşma nedeniyle düşen yağmurun toprak tarafından emilememesi;
.Dere yataklarına vasıfsız çarpık çürük kaçak inşaat yapılmasına göz yumulması..
Mimar ve mühendisler beton keşfedildiğinde çok mutlu oldular. Kalıba döktükleri iddialı formlar kısa sürede sertleşip taşıyıcı bir nitelik kazanıyordu. Ahşap ve taşla uğraşmaktan kurtulmuşlar zengin mimariler tasarlama, desteksiz büyük açıklıklar geçme imkanına kavuşmuşlardı. Ancak, beton ahşap ve taş gibi doğal bir malzeme değildi. Öncelikle kırılgandı. Depremde esnemiyor, insanları ezerek öldürüyordu. Yoğun kentsel yapılaşma ve taşıt yolları toprağın geçirgenliği kısıtladı, hızlı bir yağmurda can alıcı seller oluşmaya başladı.
Ülkemiz özellikle son 20 yıl rantsal dürtülerle aşırı bir betonlaşmaya sahne oldu: Ekonomi üretim yerine betonarme inşaat üzerine kurgulandı. Başta Istanbul olmak üzere büyük şehirlerimiz ve turistik tatil yörelerimiz çarpık çürük yapı ve beton istilasına uğradı. Ateş böceklerinin yerini sivrisinekler aldı. Çevre kirlendi. Deprem ve sel gibi doğal afetler yerleşim bölgelerinde kitlesel olarak canlar almaya başladı. Son yıllarda ‘betonizasyon’ dozu iyice kaçtı. Ayrıcalıklı imar haklarıyla Istanbul bir bakıma yağmalandı, yanlış yerlere konuşlandırılmış gökdelenlerle muhteşem siluete tecavüz edildi. Kenti önce ‘gecekondular’ sonra da ‘gündüzkondu’lar teslim aldı.
Istanbul, Esenyurt İlçemiz son yıllarda delice yapılandı. Fatura bugün geldi. Covid-19 salgını ve selden nasibini fena aldı. Oranın insanları ödüyor faturayı.
İktidarın beton aşkı büyük projelerde de görüldü. İki güncel örnek vermek gerekirse Yassıada dün demokrasinin bittiği yerdi, bugün de mimarinin bittiği yer oldu. Ticari ve turistik işlevlerle zorlanmış yapılaşma Adayı tümüyle betonlamış görsel bütünlükten yoksun dağınık bir proje olarak karşımıza çıktı. Benzer bir durumda Taksim Camii’nde yaşanmıyor mu ? Burada tarafım: Taksim Camii Kültür ve Sanat Vakfı nın talebiyle hazırladığım 3 uluslararası ödüllü Taksim Cumhuriyet Camii ve Dinler Müzesi projem ‘beton-yeşil’, ‘dolu-boş’ dengesini koruyor, komşu Rum Ortodoks Kilisesi ile Taksim Atatürk Anıtı arasında yumuşak bir geçiş sağlıyordu. Çağdaş ve iddialı bir tasarımdı. Ses getirecekti. Nitekim The New York Times ve Independent Herald Tribune projeyi geniş yayınladı. Sayın CB nımız uygun bulmadılar. Yerine yapılan proje ise arsada boş ve yeşil alan bırakmadı, parsel yapılar ile dolduruldu. Kitle ölçeği ‘insancıl’ değil ‘ezici’ oldu. Ser Mimaran-ı Cihan Mimar Sinan’ın kulakları çınlasın, Ecdadımızda cami külliyelerimiz açık alanlardan kapalı ana mekana avlular ve revaklar gibi yarı açık mekanlar ile bezenerek tedricen kademeli olarak yaklaşan, çevrelerinde oturup sohbet edilen yapıtlardı.
Biz hocalar tenkit etmekle mükellefiz, mimar adaylarımız da okullarda böyle yetişiyor, hazırladıkları taslaklara hocalar kritik veriyor ve projeler olgunlaşıyor. Benim farkım ise sadece hoca değil projeci bir mimar ve şehirplancı olarak alternatif teklifleride hep ortaya koymuş olmamdır. ‘istemezük’cü hiç olmadım, çizdim ve ‘buraya onu değil şuraya bunu yapalım’ dedim.
Hükümetin beton aşkı nereden geliyor derseniz, belki de ‘Beton gibi Hükümet’ mesajı verilmek isteniyor. Ancak yalnız ceviz kadar dolular, seller ve depremler değil, virüsler, salgınlar da bize ‘betonu bırak doğaya dön’ diyor…!
FACEBOOK YORUMLAR