“ Başkanlık sistemi Türkiye’de siyasi tektonik bir durum yaratır!”

Türkiye’nin iç ve dış politikası ile ilgili olarak dikkat çekici analizleriyle tanınan Siyasi Analist Cihan Aydın ile bir söyleşi gerçekleştirdik… Ak Parti iktidarının iyi yönettiği ifade edilen “ algı yönetimi” konusundan, Gezi olaylarına, SİYASİ ANALİST GÖZÜYLE TÜRK İÇ VE DIŞ POLİTİKASI... Türkiye’nin Ortadoğu’da üstlendiği ağabeylik rolünden, Avrupa Birliği ve barış sürecine kadar farklı konularda uzman gözüyle…

“ Başkanlık sistemi Türkiye’de siyasi tektonik bir durum yaratır!”
11 Ekim 2013 - 12:55

Türkiye’nin iç ve dış politikası ile ilgili olarak dikkat çekici analizleriyle tanınan Siyasi Analist Cihan Aydın ile bir söyleşi gerçekleştirdik… Ak Parti iktidarının iyi yönettiği ifade edilen “ algı yönetimi” konusundan, Gezi olaylarına, Türkiye’nin Ortadoğu’da üstlendiği ağabeylik rolünden, Avrupa Birliği ve barış sürecine kadar farklı konularda uzman gözüyle…

Arzu Başlantı: Son dönemlerde politikada duymaya alışık olduğumuz bir kavram ile başlayalım;  “Algı yönetimi” nedir?

Cihan Aydın: Algı yönetimi kelimesi, ilk olarak Amerika Savunma Departmanı ve Amerikan defans entelektüelleri tarafından kullanıldı. Bunu bir örnek ile pekiştirirsek; Ortadoğu’da halkların tepesine bomba yağdıran, onlara zulmeden Amerikan ordusu, bu yöntem ile yani algı yönetimi sayesinde, o toplumlara özgürlük ve demokrasi götüren, onları zulümden kurtaran bir pozisyonuna taşınabiliyor!

Algı yönetimi, daha sonraki yıllarda ise kamu diplomasisinin temelini oluşturdu. Sonralar, özelikle dış politik faaliyetler ve iç politikada ve de pazarlama faaliyetleri için kullanıldı. Kısaca tarif edecek olur isek, algı yönetimi, kişilerin ve toplumların tutumlarını, duygularını, hislerini, güdülerini organize etmek için görsel, işitsel v.b. medya kaynaklarının kullanılarak, hedef kitlenin ikna edilmesidir… Bu, bir bakıma esnek güç faaliyetidir…

A.Başlantı: Ak Parti’nin algı yönetiminde başarılı olduğu ifade ediliyor. Ne diyeceksiniz?

Cihan Aydın: AKP algı yönetiminde önemli ölçüde başarı sağlıyor. Ancak bu, uyguladıkları politikaların doğru olduğu ve gerçekleri temsil ettiği anlamına gelmiyor. Şöyle ki, AKP’nin yaratmış olduğu algı şudur: Türkiye =AKP! AKP, bugüne kadar ülkenin tüm geçmişine meydan okuyucu bir dil kullandı. Kitleler tepkisiz bir biçimde bu söylemi dinlemelerine rağmen, reaksiyon göstermeyebiliyorlar…

A.Başlantı: Peki muhalefet partilerinin algı yönetimi konusundaki başarı düzeyi nedir?

Cihan Aydın:  Muhalefetin algı yönetimi konusunda başarılı olduğu kuşkulu bir durum. Şöyle ki; bu kadar icraat ve hatalı yönelimlere rağmen iktidarın oy bandında ciddi oynama olmuyor! Muhalefet, iktidarın çizdiği algı perspektifini oluşturacak söylem ve kararlar konusunda zorlanıyor. AKP’ye karşı defansif (savunmacı) ve protest bir muhalefet geliştiriyor. Oysa alternatif bir misyonu ve vizyonu içeren geniş projeksiyonlar ile ülkeye ve dünyaya bakan bir perspektif geliştirmeleri gerekiyor.

A.Başlantı: 2014 yerel seçimlerini önde götüren bir Ak Parti iktidarı, Cumhurbaşkanlığı için Recep Tayyip Erdoğan’ı garantilemiş olur mu?

Cihan Aydın: AKP’nin başlı başına iyi analiz edilmesi gereken bir koalisyon; çok homojen bir siyasi yapı olduğu görülüyor. Ancak gerçekte öyle değil; parti içi dengeler ve Sayın Abdullah Gül’ün durumu belirsizliğini koruduğu sürece bir şey söylemek mümkün değil. Merkez sağda “ Gül faktörü”  dediğimiz bir durum var; bunun da çözümlenmesi gerekiyor.

A.Başlantı: Türkiye’nin olası bir Başkanlık sistemine geçiş süreci, tereyağından kıl çeker gibi yaşanabilir mi?

Cihan Aydın: Bu konu yerel seçimin durumuna, ekonomideki kırılganlığın aşılmasına, açılımın gidişatına ve Sayın Gül’ün durumuna bağlı. Ancak bunun tereyağından kıl çekmek kadar kolay olacağı şüpheli hatta zor bir seçenek…

A.Başlantı: Tayyip Erdoğan’ın Devlet Başkanı ya da Başkanlık sisteminde Türkiye’de, neler değişir?

Cihan Aydın: Neler değişmez ki! Siyasi tektonik bir durum yaşayacağımız aşikâr! Bu, parlamenter geleneğin yerleştiği ülkemizde tek tip bir yönetimin hatta otokratik  bir yönetimin oluşmasına yol açar… Bu durum sosyolojik diktaya kadar gidebilir… Çünkü bize hedeflenen sistem, ABD sistemi gibi geleneği ve içtihadı olan bir sistem olmayacak…

A.Başlantı: TC vatandaşlarının Ak Parti’nin 10 yıllık iktidarı sonrasında, “ tek partili hükümet”e bakış açısı değişti mi sizce? Bu 10 yıl, koalisyon hükümetleri konusundaki algıyı yumuşattı mı, yoksa aksi mi oldu? Yani, insanlar “koalisyon” denilince, hâlâ öcü görmüş gibi ürküyorlar mı?

Cihan Aydın: İnsanların tek partili hükümete bakış açısı tabii ki değişti! İktidar olmanın yorgunluğu ve yıpranmışlığı ve de tek boyutlu bir karar mekanizması süreci uzun vadeli sorunlara yol açıyor.  Kendi içinde kadro sirkülasyonu da olan bir hareket bu. İnsanların şu an koalisyonlardan öcü gibi korktuklarına dair bir veri yok ama kötü anılar var… Günümüzde şöyle bir durum oluştu: Birbirleriyle zıt siyasi hareketler seçim ittifakını konuşur duruma geldi. Bu da bir miktar algı değişimini ifade ediyor…

A.Başlantı: Barış sürecini değerlendirir misiniz?

Cihan Aydın: Göründüğü kadarıyla bu sürecin içinde hükümet ve devlet sistemi var. Buradaki eksiklik ise, provokasyona ve gerilime açık bir konunun muhalefet ile yeterince müzakere edilmemesindedir. Nihayetinde bu sorun toplumun tüm kesimlerini ilgilendiriyor… Daha geniş kitlelerin siyasi iradesi sürece dahil olunca, süreç ile ilgili olarak ciddi düzeyde bir meşruiyet ve inanırlık sağlanacaktır.

A.B: Süreç nasıl devam edecek?

Cihan Aydın: Kamuoyuna yansıyan spekülasyon içerikli bilgilerden sürecin devamlılığı konusunda bir tahminde bulunmak zor görünüyor… Ancak ilgili taraflar ne tarz bir içerik ve teknik ile bu işi yürütüyorlar onu öğrenmek lazım. O da şu an mümkün görünmüyor… Yani, bunu koridordan tahmin etmek zor…

A.Başlantı: Gezi Parkı eylemlerini analiz ederseniz?

Cihan Aydın: Bu süreç, kıvılcımı küçük olmakla beraber politik olarak etkisi ülke sınırlarını aşan bir boyutta gerçekleşti; kısa sürede de önemli bir empati toplayarak, yaygınlaştı. Gezi Parkı eylemlerinde birinci boyut şudur: Eylemlerin katılımcı kitlesi, ana dinamiği “ Y kuşağı” dediğimiz kuşaktır. Bu kuşak, sosyal paylaşım ağları içinde inşa ettiği bir kimlik ve değerler sistemi ile ağ toplumunun bir parçasıdır. Orada inşa ettiği kimliği toplumsal ve siyasal hayatta realize etmeye çalışan bir kuşak bu. Bu kuşak, baskıcı ve otoriter tarz ve söylemlere karşı tamamen alerjik! Dikkate alınmadığını, dışlandığını, aşağılandığını hissettiğinde ise önünde durulamayacak bir kuşak… Yani, sürecin içinde önemli ve de dinamik bir kuşak…

Bir diğer kitle ise, oldukça heterojen otoriter söylem ve politikalardan dolayı “dışlanmışlık hissi” yaşayan; sistem içinde ekonomik, politik ve sosyal olarak var olma şansı bulunmayan, gözlerinin önünde başka bir sistem ve anlayışın kurulduğunu gören anacak bir şey yapamamış ve edilgen kalmış kitle… Yani, bir nehrin kenarında oturuyorsunuz; nehre bakarken hayatınızın akıp gittiğini görüyorsunuz ama müdahale edemiyorsunuz! işte bu kitle, bir kıvılcım ile bir anda hiç düşünülmemiş bir sosyal ve siyasal sinerji ile hareketleniyor! Karşısında kendisini mindere çekmeye çalışan ve yatıştırıcı değil, aksine kışkırtıcı bir dil ve hareket bulunca ise iyice uçlara kayabiliyor… Burada şunu da görmek gerek: Gezi kitlesi, sonuna kadar sağduyusunu korumayı başarmıştır. Lobilere gelince… Toplumsal olayları ve siyaseti halüsinasyonlar ile karıştırmamak gerektiğini düşünüyorum.

A.Başlantı: Gezi olayları sırasında muhalefet partisi MHP’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cihan Aydın: Çelişkiler ile dolu bir tavır. Parti tabanına yakın ve bazı politik simalar başlangıçta Gezi’deki dalgaya kendilerini kaptırdılar; ancak sonra derinlerden bir ses onları tekrar hizaya soktu…

A.Başlantı: Gezi olayları “provokasyon” deniliyor? Sizce, provokasyon olarak başladı mı? Başlamadı ise, belli bir dönemden sonra provoke oldu mu? Yoksa size göre, hiçbir döneminde provokasyon söz konusu değil miydi?

Cihan Aydın: Toplumsal olayları hatta daha ötesi siyasi nitelikli olayları ve aksiyonları komplo teorilerine bağlamak bizim topraklarımızdaki kötü bir alışkanlıktır! Gezi olaylarının bir provokasyon olduğunu düşünmüyorum. Bu, tamamen sivil nitelikli, spontane olmak ile beraber muktedirlerin yönetemediği bir süreçti… Ancak iyi yönetilemediği içindir ki, kafamızı sınırlarımızın dışına çıkardığımız zaman ‘ merhaba’dan sonra önümüze konan bir soruna dönüştü. Bu da, Türkiye’nin imajına ve iddia ettiği modele mâl oldu…

A.Başlantı: Gezi Olayları’ndan çıkarılacak bir ders olduğunu düşünüyor musunuz? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, özellikle de Gezi olayları sonrasında sürekli “sandık iradesi”ne vurgu yapıyor. Oysa, sandık sonuçlarının gerçek halk iradesini adaletli bir yansıması olmadığı söylemleri de var muhalefet kanadında?

Cihan Aydın: Demokrasi farklılığın, çeşitliliğin yönetimidir. Gezi Olayı’ndan çıkarılacak ders ise şu olmalıdır: İktidar dışındaki - haklı ya da haksız- farklı bir sesin şiddet yolu ile bastırılmasının, siyasi ve sosyal olduğu kadar, bunun bir adım ötesinde de ekonomik maliyetlerinin hesaplanamaz bir noktaya gelebildiğidir… Sandığa vurgu yani “ sandık demokrasisi,” demokrasinin ve hukukunun tek göstergesi olamaz. Sandık dışına yansımayan kitlelerin hakkı ve hukuku ne olacak peki? Çoğulcu mu olacağız, çoğunlukçu mu? Demokrasi için bu tercihi yapmak zorundayız… Çoğunlukçu iktidarın, dengelenmediği ve iktidar bloklarını kontrol edemediği takdirde zararı en fazla kendisine verdiği dünya tecrübesiyle sabittir…

A.Başlantı: “One minute” sürecinden bugüne, Türk dış politikasını Ortadoğu ülkeleri açısından nasıl değerlendireceksiniz? Türkiye’nin Ortadoğu’da soyunduğu “ağabeylik” rolü, gerçekçi mi?

Cihan Aydın: AKP iktidarı ile birlikte Türkiye’nin dış politika anlayışı ve yöneliminde önemli değişiklikler oldu. Özellikle Dışişleri Bakanı’nın stratejik derinlik adlı teorisine göre bir dış politika konsepti geliştirilmeye çalışıldı. Yeni kavramlar tedavüle girdi. “ Komşular ile sıfır sorun,” “çok boyutlu dış politika,” “arabuluculuk,” “kolaylaştırıcılık,” “proaktif müdahalecilik,” “düzen kuruculuk”… gibi. Tüm bu kavramsal dünyaya göre de Ortadoğu ülkeleri ile de diyaloglar kuruldu.  Bu yönelimlerde ise önemli ölçüde neo-Osmanlıcılık etkisi göze çarpıyordu. Bu, yüksek düzeyli stratejik işbirliğinden tutun, ortak bakanlar kurulu toplantısına kadar devam etti. Ancak tüm bunlar dış politikanın realist dünyasına yenik düştü! Yani, “ ağabeylik” terminolojisi bu yeni dünyanın gerçekliğine yenik düştü… Sıfır sorundan sıfır ilişki çıktı!

A.Başlantı: Türkiye’nin Suriye’de yaşananlarda kraldan fazla kralcı olduğu ifade ediliyor. Sizce?

Cihan Aydın: Suriye’de düştüğümüz durum siyasi öngörü ile açıklanabilecek bir durum değil. Esad’ın gidişi üzerine kurulan senaryo ve ona dayalı adımlar, El-Kaide ve Nusra gibi diğer cihatçı guruplarını bize komşu durumuna getirdi. Hatta öyle ki, Türkiye hem Suriye’de yangının adeta sorumlusu gibi görünüyor, hem de aşırı guruplar ile olan ilişkimiz, bizi adeta terör ile aynı safa getirmiş durumda. Yani, böylesi bir risk ile karşı karşıya kaldık.

A. Başlantı: Atatürk’ün, “ Yurtta sulh, cihanda sulh” söylemi, Ak Partili uygulayıcılar tarafından her fırsatta eleştiriliyor. O’nun söz konusu bu söylemi, “ bana dokunmayan yılan bin yaşasın” şeklinde yorumlanıyor. Atatürk’ün bu söylemini bir siyasi analist gözüyle değerlendirir misiniz?

Cihan Aydın: Bunu şöyle ifade edelim: Cumhuriyet döneminin bu anlayışı II. Dünya Savaşı’nda ülkemizin kurduğu dış politika dengesi ve mimarisi ile bizi bataklıktan ve büyük trajedilerden kurtarmıştır. Ülkemiz daha sonraki dönemlerde de kendi ekonomik, askeri ve siyasi potansiyeline uygun adımlar atarak, ateş hattında dahi gayet başarılı dış politika oluşturmuştur… Şimdiki durumumuz ise ülkemizin sahip olduğu gücün üzerinde iddialarda bulunuyor olması ancak reel politik bir gerçeklik ile karşılaşarak, neticede zor duruma düşmesidir.

Atatürk ve 2. Dünya Savaşı döneminin anlayışı, sahip olunan ekonomik, siyasi ve askeri potansiyel kadar dış politikada etkin olunmasını ön görüyordu ve de doğruydu. Bugüne baktığımızda ise görünen şudur ki, sahip olduğumuz potansiyeller ile ilgili olarak AKP hükümetinin dış politikada öne sürdüğü iddiaların bize yüksek maliyetleri söz konusudur. Bu, yanlıştır ve bunun ülkemize ekonomik, siyasi, askeri ve sosyal olarak büyük maliyetleri vardır.

A.Başlantı: AB’nin kendi içindeki geleceğini nasıl görüyorsunuz? Çok uzak olmayan gelecekte, sınırları şu ankinden daha daralmış ya da tamamen lağvedilmiş, AB’siz günler yaşanabilir mi?

Cihan Aydın: AB’nin iki boyutlu sorunu söz konusudur. Birinci boyut, derinleşme; ikinci boyut ise genişleme noktasındadır… Derinleşme, üye ülkeler arasında siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve güvenlik benzeri ilişkilerin derinleştirilmesidir… Genişleme ise, birliğe yeni üyelerin alınmasıdır… Birinci boyutta, yani derinleşme boyutunda AB son krizde büyük yara almıştır.  Ancak Troyka (üçlüAvrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu),kriz yaşayan ülkelere demokrasi dışı müdahaleler yaparak, onları siyasi olarak çiğnemekle beraber, onları ekonomik olarak kurtardı da! Ekonomik kriz yaşayan ülkelerdeki hükümetler,  özelikle Almanya’nın öncülüğünde âdeta muhtıra ile lağvedildiler; buralarda teknokratik hükümetler ve koalisyonlar oluşturuldu. Bu, şu anlama geliyor: Birlik dağılmama konusunda hâlâ çok dirençli ve istekli. Yani, dağılmaya ve lağvedilmeye ihtimal yok… Genişlemede ise henüz alt yapısı olmayan; gerekli ekonomik, siyasi ve sosyal standartları yeterince karşılayamayan, demokratik standartlarını geliştirememiş ülkeler dolayısıyla ciddi sorunlar söz konusu. Ancak Avrupa Birliği devam etmeli ve edecek…

AB’siz bir Türkiye ifadesi, siyasi analist gözüyle size neler söyletir?

Cihan Aydın: AB perspektifini yitirmiş bir Türkiye daha fazla anti-demokratik ve otoriter bir sürece yönelir. AB çıpası, eksikliklerine rağmen ülkemizi ekonomik, siyasi, sosyal ve demokratik standartlar açısından önemli bir konuma getirdi. Bu sürecin devamlılığı tarihsel ve vazgeçilmez hedefimizdir. Hükümetin Ortadoğu’da model olma düşüncesi ve arayışının temel referansı AB’dir. AB, çok önemli bir tarihsel birikimdir.

A.Başlantı: Cihan Bey, söyleşi içi teşekkür ederiz!

Cihan Aydın: İçerikli sorularınız için ben teşekkür ederim!

Not: Tektonik; yer kabuğundaki kırılmalar, doğal afetler…

Söyleşi: Arzu BAŞLANTI

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum