AVUSTURYA ESKİ DIŞİŞLERİ BAKANI KARİN KNEİSSL: TÜRKİYE BİR ENERJİ ÜSSÜ"
Avusturya Eski Dışişleri Bakanı, Ortadoğu uzmanı, enerji analisti ve yazar Karin Kneissl harici.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Tunç Akkoç’a konuştu. Karin Kneissl ‘’Eski hakikatle karşı karşıyayız. Coğrafyayı değiştiremezsiniz, o kalıcıdır. Türkiye aslında 90’lı yılların sonundan itibaren git gide bir enerji üssüne dönüştü. Şu anda da halihazırda enerji üssü. Avrupa’ya enerji Türkiye’den akacak.’’
Karin Kneissl eski bir diplomat, Ortadoğu uzmanı, enerji analisti ve yazar. 2017-2019 yılları arasında Avusturya Dışişleri Bakanlığı yapan Kneissl çok renkli bir kişilik. 2018 yılında düğününe Rusya lideri Putin’in konuk olarak katılması Batı’da sansasyon yaratmıştı. Bir çok dili ileri düzeyde konuşan Kneissl, Birleşmiş Milletler 73. Genel Kurulu'na Arapça hitapla başlayıp daha sonra konuşmasına Fransızca, İspanyolca, İbranice ve İngilizce devam ederek de dikkatleri üzerine çekmişti.
Bu yılın Mart ayına kadar Rus enerji devi Rosneft’in yönetiminde de yer alan Kneissl, dünya enerji piyasalarını iyi bilen isimlerden. Yaptırımları eleştirdiği ve Avrupa ile Rusya arasındaki ilişkilerin kopmaması gerektiğini savunduğu için Avrupa’da ‘barındırılmayan’ Karin Kneissl, şu anda Lübnan’da yaşıyor.
Ukrayna krizinden sonra Avrupa Birliği Rus gazından bağımsız olabilir mi? Başka türlü sormak gerekirse, Kuzey Akım’a yönelik sabotajdan sonra Rusya ve Avrupa arasındaki enerji bağları tamamen koptu mu? yönünde sorulan soruları Karin Kneissl,şöyle cevapladı:
"Henüz çatışmanın tam ortasındayız. Ukrayna krizinden sonra şeklinde ifade etmeyi tercih etmem. Sonucunu bugünden tahmin edemeyeceğimiz silahlı bir çatışmanın tam ortasındayız. Mazot kıtlığının bize gösterdiği gibi, bu konuda da sorunlar var. Yani sorunların tam göbeğindeyiz, onları atlatmış değiliz. Bu durumun ulaşımı ve elektrik tedarikini ne ölçüde etkileyeceğini göreceğiz. Tüm bunların nasıl cereyan edeceğini bekleyip görmek lazım.Sorunuzu cevaplamak gerekirse, yani Rusya’nın enerji tedarikinden kopmak mümkün mü? Teorik olarak analistler Şubat sonu ve özellikle Mart’ta ilk yaptırımlar (önce kömür konusunda) devreye sokulduğunda tekrar tekrar bu sıcak konuya işaret ettiler. O zaman bu bağlamda kabul edilen şuydu, “aman, henüz Rus gazından çıkamayız”. Çünkü Rus gazına veda etmek için en az beş yıla ihtiyaç var. İşin püf noktası burada. Önümüzdeki yıllarda Rus gazı olmadan Avrupa sanayisinin küresel düzeyde rekabet edebilmesi için yaratıcı bir çözüm üretilebilir mi? Başka türlü sormak gerekirse, Avrupa bu yaptırımlarla kendi ayağına mı sıktı?
Bilhassa Almanya’da ve Almanca konuşulan coğrafyada, Avusturya’yı da tabi dahil ediyorum, son 15 yılda enerji politikası tatbik edilmedi. Enerji politikasının özü, hanelere ve sanayiye düşük maliyetli, güvenli ve öngörülebilir enerji temin etmektir. Sadece küçük bir kısmını enerji politikasının oluşturduğu iklim politikası güdüldü, halbuki tam tersini yapmak gerekirdi, içinde iklim politikasının da bir rol oynadığı ama makul ve güvenilir bir enerji politikası uygulanmalıydı. Avrupa’nın sanayisizleştirilmesi 1980’lerde başladı. Tekstil sanayi başka yere nakledildi. Daha başka ‘kirli’ sektörler, örneğin çelik sanayi daha ucuz fiyata ve daha az bürokratik bir işleyişe sahip Asya kıtasına nakledildi. Aslında Almanya’da kalan petrokimya ve otomobil endüstrisi oldu. Ve ikisi de çok güçlü bir şekilde doğalgaza bağımlı. Şu anda halihazırda yaşanan şey, Alman Volkswagen fabrika tesislerinin ve Alman petrokimya endüstrisinin bir bölümü, imalatı ABD ve Kanada’ya naklettiler, bir kısmı da henüz karar aşamasında. Çünkü orada enerji maliyeti daha düşük.
Karin Kneissl Rus petrolüne tavan fiyat uygulaması konusundaki bir soruyu da şöyle cevapladı:
"Karar vericilerin ve tavan fiyat uygulamasını savunanların, arz ve talep konusunda ve piyasa güçleri hakkında zerre kadar bilgileri yok. Belki bununla açıklanabilir. Bu noktada, beni ürküten bir plan ekonomisi tartışmasının içindeyiz. Pazar ekonomisi düşüncesinin zemini ve dayanakları, ki vahşi kapitalizme kadar gitmemize gerek yok, ortadan kaldırılıyor. Temel kategoriler arz ve taleptir, fiyat arz ve talebin sonucudur. Tabi ki karteller, siyasi tedbirler ve kontrol tedbirleri yüzünden tekrar tekrar fiyat bozulmaları yaşanır. Fakat şu anda burada devreye sokulan en karanlık dönemlerin plan ekonomisi"
Rusya lideri Putin Türkiye’nin enerji üssü olmasını önermesininin gerçekçi olup olmadığı yönündeki soru ya da şöyle cevap verdi:
"Türkiye aslında halihazırda bir enerji üssü. Eski hakikatle karşı karşıyayız. Coğrafyayı değiştiremezsiniz, o kalıcıdır. Jeopolitik kelimesini o zamanlar henüz telaffuz etmese de yaşlı Bismarck, neredeyse 180 yıl önce ‘coğrafya, tarihin değişmez sabitidir’ demişti. Yakın tarihte coğrafyanın önemi, özellikle Türkiye söz konusu olduğunda, nadiren bu kadar güçlü bir şekilde fark edilmiştir. Enerji ve gıda tedariki söz konusu olduğunda, dünyanın geri kalan kısmı için İstanbul Boğazı yine tüm ilginin odağı. Türkiye aslında 90’lı yılların sonundan itibaren git gide bir enerji üssüne dönüştü. 2000’li yılların başında açılan Bakü-Ceyhan boru hattını düşünün. Proje aşamasında kalan Nabucco’yu düşünün örneğin, Hazar bölgesindeki doğalgaz Avrupa’ya ulaştırılmak isteniyordu ve Türkiye çok merkezi bir konumdaydı. ABD’nin baskısı sonucunda 2014 yılında Avrupa Birliği Güney Akım’dan vazgeçmek zorunda kaldığında, Rusya bu projeyi Türk Akımı’na dönüştürdü ve Karadeniz üzerinden Rusya’dan Türkiye’ye bir boru hattı döşendi. O yüzden Avrupa’nın enerji tedarikinde de Türkiye’nin bu hub rolü, çark işlevi zaten devrede. Rusya lideri Putin’in Başkan Erdoğan’la Soçi’de ve sonrasında Semerkant’ta kararlaştırdığı aslında var olan bir konunun yoğunlaştırılması ve genişletilmesi; doğalgaz borsasına varana kadar sürecin sistematik bir şekilde ilerletilmesi."
"13 OPEC ülkesi ve 10 OPEC üyesi olmayan ülke OPEC+ dediğimiz grubu beş yıldır oluşturuyor. Dünya çapında günlük petrol üretiminin büyük çoğunluğunu gerçekleştiriyorlar. Geçmişte pazarın %30’unu kontrol eden OPEC’e kıyasla bu grup bugün çok daha büyük bir kaldıracı koordine ediyor. ABD’nin yirminci yüzyıldaki ve bu yüzyılın ilk yirmi yılındaki nüfuzu uyarınca hep Washington’dan Riyad’a veya başka Körfez ülkelerine telefon gelirdi. Biz şunu şunu isteriz denirdi. Bu aramalar gelmeye devam ediyor ama telefonlara artık cevap veren yok. Bu devam eden jeopolitik değişimi gösteriyor. Bölgeden ithal edilen petrole artık hemen hemen hiç bağımlı olmayan ABD’nin kendi şist yağı üretimi var. Fakat soru, dünya çapında fiyat oluşumunun nasıl gerçekleştiği. Yüksek fiyat, Kuzey Amerika’daki şist yağı üretiminin işine gelir."
FACEBOOK YORUMLAR