Avrasya Tüneli'ne yüzde 56 zam yapılırken neredeydiniz?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Şubat ayı oturumunda konuşan İBB Meclisi CHP Grup Başkan Vekili Av. Doğan Subaşı, İstanbul’da ulaşıma yapılan zammın nedeninin iktidarın yanlış ekonomi politikaları olduğunu söyledi. birkaç gün önce Avrasya Tüneli’ne yüzde 56 zam yapıldı. 1 tane AK partili arkadaşın zamma karşı tepki görseydim o zaman bu tepkiye de saygı duyardım. Maalesef saygı duyamıyorum AK Partililerin yaptığı bu eleştiriye” dedi.
Meclis bugün gergin diye bir cümle kullanıldı ama ben meclisin CHP ve İYİ Parti tarafında bir gerginlik göremedim. Oradan ikide bir ayağa kalkıyorsunuz buradaki arkadaşlara laf atıyorsunuz. Meclisi terk etmeye kalkıyorsunuz sonra da meclis gergin diyorsunuz. Arkadaşlar huzursuz bir meclis var. Bu biraz da sizin sayenizden kaynaklanıyor. Bütün ülkeye huzursuzluk verdiniz bu meclise de huzursuzluk veriyorsunuz. Siz kendinizi sakin bir şekilde anlatamıyor musunuz? Ben iyi parti grup başkanvekilini dinliyorum katıldığım katılmadığım yönler tabii ki olabiliyor ama ben hiçbir üslupsuzluk görmüyorum. Siz her söylediği lafı hemen genel başkanımıza hakaret var diyorsunuz. Siz burada bize neler söylüyorsunuz. Genel başkanlarınız neler söylüyor. Yapmayın arkadaşlar rica ediyorum.
Anlatın biz sizi dinledik dinliyoruz. Bakın bu toprakların çocukları olacaksınız bizim için diyor, bizi anlamak için diyor. Biz hangi toprakların çocuklarıyız. Ne demek şimdi bu! Ben şimdi tek tek çıkartmayayım önünüze. Arkadaşlar üslup konusunda bize bir şey öğretecek durumda değilsiniz. Siz kendi kendinize öğreneceksiniz bu konuda.
Siz İbrahim Bey’e bu konuda bir şey söyleyecek durumda değilsiniz. Yazılı metinleri var konuşmaları var. Çok rica ediyorum. Bir dahaki grup başkanvekilleri toplantısında konuşma metnini alın sizi rahatsız eden konuların altını çizin. Bakalım hangisinde hakaret var görelim. Yüz yüze konuşalım bunu. Ben yazıp vermiyorum. Bakın şu cümle bile saygısızca bir cümle. Siz mi yazıp veriyorsunuz diyor.
ELAZIĞ-MALATYA DEPREMİ
Birkaç konuya gireceğim ve bir an önce gündeme geçme düşüncesindeyim. Elazığ-Malatya depremi yaşandı arkadaşlar. Bu durum hepimizi üzdü. 41 vatandaşımız hayatını kaybetti. Biz deprem haberini aldığımızda başkanımızla beraberdik. Daha deprem haberini alır almaz başkanımız ayağa kalktı ve “Ben AKOM’a gidiyorum. Siz misafirlerimizle ilgilenin” dedi. Yaklaşık yarım saat sonra da hemen yardım konvoyu hazırlanıyor, “Sizlerin de bir katkınız olacaksa beklerim Doğan Bey Meclis Grubunuz olarak” şeklinde bir iletişimimiz oldu. Hızla saat 12’de yola çıkmak üzere arkadaşlarımız çalıştılar. İBB’nin ilgili birimleriyle iletişime geçtiler. 158 personel ve 23 araç hemen deprem bölgesine o gece intikal etti. Orada bu intikale Meclis Grubu’ndan da arkadaşların katılması bakımından duyuruda bulundum. Sağ olsun 20’ye yakın arkadaşım gönüllü olarak deprem bölgesine gitmek istediğini bana bildirdi. Fakat çok sayıda arkadaşın olması işlerin organize yürümesi bakımından sıkıntı yapabilir düşüncesiyle 3 arkadaşımızı görevlendirdik. O arkadaşlarımız oradaki gözlemlerini bizimle paylaştılar meclis grubuyla da paylaştılar.
Çok kısa bilgi vermek istiyorum. 158 personel, 23 araç gitti. 19 yaralı vatandaşımız kurtarıldı. Tabii çok daha fazla sayıda yaralı vatandaşımızı kurtarmayı arkadaşlarımız isterdi. Hiç olmaması tabii ki en büyük dileğimiz. Şu anda 17 personel ve 3 araç halen orada çalışıyor. Bu arkadaşlar yemek kahvaltı gibi gıda yönüyle oradaki mağdur vatandaşlarımıza yardımcı oluyorlar.
İDLİB SALDIRILARI
Geçtiğimiz günlerde aldığımız kötü haberlerden birisini de 3 Şubat günü aldık. İdlib saldırısında 8 şehit vermiştik. Bugün ise 5 şehit verdik. Bugün bu anlamda bizim için üzücü bir gün oldu. Daha önce de söylemiştim bu tip askeri hareketlerde konunun bir askeri bir de siyasi değerlendirmesi vardır. Biz askerimizin sonuna kadar arkasındayız. Hiç kimse Türk askerinin alnına silah dayayamaz. Bizim askerimize silah çekemez. Başına çuval geçiremez. Sivil vatandaşlarımıza da asker vatandaşlarımıza da hiçbir yabancı devlet dokunamaz arkadaşlar. Burada haklılık-haksızlık tartışması olacaksa biz kendi memleketimizde bunu yaparız. Suriye siyasetinin ülkeyi getirdiği noktayı hep beraber görüyoruz. Bunu televizyonlarda radyolarda bol bol tartışıyorlar. Bu ortamda bunu tartışmayı çok doğru bulmuyorum ama hepimizin bu konuda son derece deneyimli ve olgun düşünceleri olduğunu biliyorum. O yüzden daha fazla uzatmak istemiyorum. Suriye konusu hakikaten tarihte bizim geriye dönüp baktığımızda nasıl böyle bir olayın içinde yer aldığımızı düşünüp sorgulayacağımız bir ibret dersi olarak geride kalsın istiyorum bir an önce. Ülkemize bu işin verdiği zararın bir an önce toparlanması gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizi 18 yıldır yöneten siyasi sorumlular bu konunun da aslında sorumlularıdır. Ama Türkiye’de Türkiye’nin dış politikasına, güvenliğine çok daha olgun bakan Devlet adamları vardır. Onlar da bu konularda gereken değerlendirmeleri kamuoyuyla paylaşıyorlar.
ABD’NİN KUDÜS PLANI VE FİLİSTİN
Bir başka konu olan Kudüs konusunda ben de bir şeyler söylemek istiyorum. Suriye’de “İsrail” demek bir zamanlar yasaktı. Şimdi de tahmin ederim ki yasak. İsrail’den Suriye “Siyonist oluşum” diye söz ederdi. İsrail’in aslında askeri anlamda en büyük düşmanı Suriye’ydi. Biz Suriye’nin mahvedilmesine katkıda bulunduk. İsrail’in en büyük düşmanını, İsrail’le en çok uğraşan Ortadoğu ülkesini belki bir ABD ve İsrail Planı sonucunda biz de bunun bir parçası olduk. Bir parça diye nezaketimden diyorum, kötü konuşuyorsunuz demeyin diye diyorum. Kudüs bütün dinler için kutsal bir mekandır. BM kararlarında da bu böyle kabul edilir. Sadece tek bir dine ait değildir. Bütün dinler için kutsal bir mekandır. Kudüs bu haliyle savaşın ve çatışmanın değil, eğer yapılabiliyorsa barışın ve kardeşliğin kenti yapılabilir. Geçmişte buna yönelik dönemler yaşamıştır Kudüs. Dolayısıyla Kudüs konusunda öne sürülen Amerikan Planı orada barışı sağlayacak bir plan değildir. Tek taraflı bir dayatmadır. Yeni sorunlar yaratacak planlardır bunlar. Umarım süreç daha sağlıklı ve barışçıl demokratik bir şekilde sürdürülür. Filistinli kardeşlerimizin tabii ki bu konuda yanında olduğumuzu tekrar söylemek isterim.
Geçtiğimiz yıl Meclis Grubu üyeleri olarak Filistin’e e bir ziyarette bulunmuştuk. Tel Aviv havalimanına inmiştik. İsrail tarafını da Filistin tarafını da görmüştük. Filistin tarafında bir kaldırım taşı kalksa bunun tekrar yerine konması için bile İsrail yetkililerinden izin almanız gerekiyordu. Son derece baskı ve zulüm yönetimi altında yaşıyorlar Filistinli kardeşlerimiz. Davulun uzaktan sesi hoş gelir, burada kahramanlık taslamak kolaydır ama orada gerçekten bunu yaşayarak görmek bizim için son derece çarpıcı bir örnek olmuştu.
VAN ÇIĞ FELAKETİ
Çığ felaketini hepimiz yaşadık. Vanlı hemşerilerimize başsağlığı diliyorum. Tabii Bahçesaray ve Van yöresi çığ felaketleriyle zaman zaman anılıyor. Bunlardan çığ felaketine karşı daha önceden ne gibi önlemler alınabilir doğrusu bu konuda çok bilgi sahibi değilim ama herhalde felaketler geldikten sonra değil gelmeden önce önlem almakta fayda var. Umarım bu çığ bu konuda hepimize bir ders vermiş olur. O konularda girişimler yapılabilir.
SABİHA GÖKÇEN HAVALİMANI KAZASI
Bir başka konu Sabiha Gökçen Havalimanı’nda pistten çıkan uçak olayıydı. Bu çok önemliydi. 3 vatandaşımız hayatını kaybetti burada. Burada tabii pilot hatası olduğu kadar pist hatası olduğu daha doğrusu iniş yönünde bir takım sıkıntılar olduğu yönünde eleştiriler de kamuoyuna yansıdı. Tabii orada tek bir pist var ve Sayın Ulaştırma Bakanı’nın ifadesine göre bu pist yorgun bir pist. Hatta uçakların inmediği sıralarda zaman zaman onarım yapılan bir pist. Burada Sabiha Gökçen’de ek bir pist yapımı gerekiyormuş. İhale edilmiş. 43 ayda bitirilememiş. Koskoca İstanbul Havalimanı 42 ayda bitmiş, 1 tane pist 43 ayda bitirilememiş. İşin daha ilginç yanı İstanbul’u işleten şirketler grubuyla Sabiha Gökçen’de pisti yapmayan bitiremeyen şirketler grubu birbiriyle ilişkili şirketler grubu. Biliyorsunuz İstanbul Havalimanı’nın yolcu başına bir ücretlendirme sistemi var. Dolayısıyla acaba Sabiha Gökçen’e uçuşlar kaymasın, inişler kalkışlar daha çok İstanbul Havalimanı’nda olsun diye mi yapılmıyor acaba ikinci pist Sabiha Gökçen’de. Dolayısıyla bu kazanın da bununla ilişkisi var mı diye de kamuoyunda bir tartışma var. Bunu da bu vesileyle aktarmış olayım size.
Sabiha Gökçen’deki konu Sayıştay raporlarına da yansımış bir konudur. Onu da ifade etmiş olayım.
HATAY VE İŞSİZLİK
Bir başka konu, Hatay’da bir vatandaşımız çocuklarım aç diyerek kendini yakma girişiminde bulunmuştu. Eskiden hatırlayın 2000’li yılların başında bir vatandaşımız ekonomik krizi protesto etmek için Başbakanlık önüne giderek yazar kasayı Başbakanlık önüne atmıştı. O ekonomik kriz 1999 depreminin arkasından gelen bir krizdi. 1999 depreminin ekonomik sonuçları konusunda çok fazla konuşmadık. Hep deprem boyutuyla konuşuyoruz. 1999 depremi Türk ekonomisini yüzde 40 küçültmüştür. Bir ekonominin yarısını mahvetmiştir ve 2001 krizi bunun üzerine gelmiştir. Tabii Ecevit zamanında şöyle ekonomik kriz oluyor diye bazen laflar ediyorsunuz ama 2001 krizinin gerçek nedeni 1999 depremidir. Orada buna rağmen bu ekonomik kriz karşısında bir esnafımız geldi yazar kasa attı. Sizin beğenmediğiniz o eski Türkiye’de insanlar Başbakanlığın önüne gelip yazar kasa atabiliyordu ve Başbakanlar onlardan özür diliyordu. Yeni Türkiye’de insanlar intihar ediyorlar ekonomik krizden dolayı. Kendilerini yakıyorlar ve iktidar kanadından şöyle cevap alıyorlar. Ağrı Belediye Meclis üyesi: Ucuz siyasi manevra diyor buna. Bize arkadaşlar vicdandan söz ediyorlar. Bu noktaya ucuz siyasi manevra noktasına o arkadaş nasıl gelmiş ben gerçekten merak ediyorum. Bir insan açlıktan kendini yakıyor en azından üzülür insan. Hiç olmazsa haklısın vatandaşın üzgünüm vatandaşım ya da sen yanlış değerlendiriyorsun dersin ama hiç olmazsa üzülürsün değil mi! Ucuz siyasi manevra diyor. Fatih’de intihar eden 4 kişi ucuz siyasi manevra mıydı? Ekonomik krizin ülkemizi getirdiği nokta bu. İntiharlardan söz ediyoruz.
BAYRAK YIRTMA
Bir başka konu, geçen ay bizi rahatsız eden konulardan biriydi, şu AB’de bir faşist ırkçı bir Yunan Parlamenterin AB parlamenterinin Türk bayrağını yırtması olayıydı. Bununla ilgili 2 küçük şey söyleyeceğim. Her ülkede böyle ırkçı kafalar bozuk kafalar olabilir. Ben burada öncelikle o ülke bu işe nasıl tepki gösterdi ona bakarım ve bu ülkeyi yöneten insanların tavrına bakarım: Avrupa Parlamentosu bu konuda bir yaptırım kararı aldı kendisi hakkında. Yunanistan da kendisi hakkında bir yaptırım kararı aldı. Bunlar biraz bizim yüreğimizi serinletti. Bu vesileyle bir şey daha eklemek isterim. Ali Türkşen, Kardak krizinde bayrak hatırlarsınız 1996 yılıydı yanılmıyorsam. Yunan Bayrağı dikilmişti Kardak kayalıklarına bodrum’un karşısında. Ve oradaki yunan bayrağını kaldırıp Türk bayrağını dikmişti. Bir SAT komandosu. Yanılmıyorsam halen iyi partinin de yöneticilerinden. Kurucularından olduğunu biliyorum. Kendisini de şahsen tanıyorum çünkü yardılandığı davada ben de avukatlık yapmıştım. Sık sık da orada görüşme fırsatımız olmuştu. Son derece mert gerçekten gurur duyacağımız bir SAT komandosuydu kendisi. Bir ifadesinde diyor ki biz orada aldığımız yunan bayrağını katladık cebimize koyduk saygıyla aldık diyor. Ve bunu deniz müzesine götürüp armağan ettik diyor. Bir ülke böyle büyür arkadaşlar. Böyle bayrak yakararak yırtarak ona buna hakaret ederek başka uluslara başka ırklara başka dinlere hakaret ederek büyüyemezsiniz. Karşınızdakine ne kadar saygı duyarsanız kendinize o kadar saygı duyuyorsunuz demektir. Dolayısıyla bunlar tabii Atatürkçün çocukları. Atatürk’ten öğrendiler bütün ulusların bayraklarına saygı duymayı. Bunu da güncel bir örnek olarak hatırlatma ihtiyacı duydum.
13 MÜLTECİNİN DONARAK ÖLMESİ
Bir başka konu bugün yine kötü bir haber aldık. 10 Şubat’ta İran’dan kaçak yollarla ülkemize girmeye çalışan 13 kişi donarak öldü arkadaşlar. Bunlar Afganistan ve Suriye vatandaşları. Tabii ki bir insanın kendi ülkesini doğup büyüdüğü annesinin babasının büyüdüğü doğduğu onların mezarlarının bulunduğu bir ülkeyi terk etmesi bir başka ülkeye gitmek istemesi bu karda kışta çoluğunu çocuğunu alıp küçücük bebeklerle öyle bir göç yollarına düşmesi çok hazin bir hikâye. Bazen zaman zaman duyuyorum gelmesinler efendim gibi. Bizim tabi insanlarla sorunumuz olamaz arkadaşlar. Mağdura el uzatmak hepimizin vicdan sahibi olan herkesin görevidir. Ama bu noktaya nasıl gelindiğini sorgulamak lazım, bunlardan bazıları Suriyeli. Sorgulamak da politik sorumluluk üstlenen insanların sorgulaması gereken konulardır.
KONUŞMACIYA TAHAMMÜL ETMEK
Bir 2 konuya daha değinip konuşmamı sonlandırmak istiyorum. Zaman zaman özellikle İYİ Parti grup başkanvekili arkadaşı eleştiriyorsunuz konu dışı konuşuyor diye. Ben de deminden beri aslında İstanbul’un dışındaki konulardan bahsediyorum. Mesela Kudüs de İstanbul dışındaki konuşlardan biri. Ama bu konuda ortak bir deklarasyon yaptık. Dolayısıyla arkadaşlar konuşmacıya ayar çekmek doğru bir şey değil. Ayrıca karşımızdaki kişi bir siyasi partinin grup başkan vekili. Ona yapılan şey o siyasi partiye yapılan bir şeydir. Ben arkadaşlarımndan da kendi grubumdan da sürekli söylemeye çalışıyorum. Sanırım arkadaşlar da kendileri bu isteğime saygı gösteriyorlar. Grup Başkan Vekilimiz Tevfik Bey konuşurken mümkün olduğunca laf atmak sözünü bölmek bu tip ona ayar çekmek… Bir sürü laf ediyor. Ben en çok tabii bundan alındım. Bu toprakların çocuğu lafından alındım. Ben Cumhurbaşkanımıza saygı duyuyoruz ama ben sizin Genel başkanınıza sevgi saygı duymak zorunda değilim arkadaşlar. Aynı duyguları yaşamıyoruz diye neden bizi suçlu duruma koyuyorsunuz? Medyanın yüzde 95’i elinizde. Müsaade edin de burada biraz konuşalım.
ULAŞIM ZAMLARI
Ulaşım zammından söz edildi. Yüzde 35 zam bizi mutlu eden bir konu değildir. Sayın cumhurbaşkanının ifadesi var sizin genel başkanınızın. TR eko sorumlusu benim demişti. Arkadaşlar akaryakıt fiyatları artmış, elektrik fiyatları artmış ne yapsaydı İBB! Daha birkaç gün önce Avrasya Tüneli’ne yüzde 56 zam yapıldı. Tavşana kaç tazıya tut yapmamalısınız. Sabah öyle akşam böyle yapmamalısınız. Sizler zamlara her halükarda karşı çıksaydınız ben buna saygı duyardım. Yüzde 56 zamma da ben 1 ak partili arkadaş ne bu kardeşim böyle şey mi olur diye bir tepki görseydim o zaman bu zamma yapılan tepkiye de saygı duyardım. Maalesef saygı duyamıyorum buna. Bakın, evlerinize elektrik su doğalgaz faturaları geliyor. 100 liranın altında olan tek fatura su faturasıdır. Sayemizdedir bu. Bizim sayemizdedir. Suda yüzde 40 indirim yaptık. Siz 25 yıldır yapmadınız.
Bir başka konu, aslında ben Elazığ depremini konuştuğum zaman şunu söyleyecektim. O sözüne de Tevfik Bey’in biraz alındım. Deprem konusunda İstanbul’un başına gelen en büyük felaket CHP’nin iktidarda olması gibi bir şeyler söyledi. Bakın arkadaşlar ben hatta şöyle söylemeyi düşünüyordum. Deprem konusunu siyasetin dışında düşünmemiz lazım. Sen kalkıyorsun bizim partimize böyle laf ediyorsun. Doğruysa bu söylemi kullanmayacaksın. Hatta ben buradan şunu söylemek istiyordum. Deprem komisyonuna. Arkadaşlar buradaki siyasal tartışmaların içinde ne olur yer almayın. Beraber omuz omuza çalışın. AK Partilisi, CHP’lisi. Komisyonda iyi partili yoksa onlar da bir arkadaş versinler. MHP’den de bir arkadaş gerekirse orada bulunsun. Deprem konusunu ayıralım bir kenara. Bu siyasetin dışında bir konu olsun ve bunu kamuoyunun önünde ben sana sen bana gol attın diye tartışmayalım. Burada 1000 tane rakam söylüyorsun her birine cevap etmeye kalksam benim 86 dakika konuşmam lazım. Bu şekilde bizim bunu tartışmamamız lazım. Kamu binalarının yenilendiğinden söz edildi. Silivri Depremiyle ilgili Çevre Şehircilik il müdürlüğünün raporu. Diyor ki, 2 tane az hasarlı, 2 tane ağır hasarlı hastane var diyor. Okul, 30 tane az hasarlı, 15 tane ağır hasarlı bina var diyor. Diğer kamu kurumları, 7 tane az hasarlı, 4 tane ağır hasarlı bina var diyor. Bunu çevre şehircilik il müdürlüğü yayınlıyor. Şimdi siz bana şu kadar binayı yeniledik şu kadar… Keşke yapabilseydiniz. Burada bizim mutlaka değerlendirmek istiyor iseniz başkanımız ekim ayında bir yol haritası yayınladı. Toplumun önüne çıktı ve dedi ki ben 6 ayda şunları 8 ayda bunları 12 ayda bunları yapacağım. O konularda deprem komisyonumuz lütfen çalışsın kontrol etsin gecikme varsa samimi olarak uyarsın. Bu iş şaka kaldıracak bir konu değildir arkadaşlar.
YEŞİM MELTEM ŞİŞLİ VE İSMEK
İSMEK konusuna değinmek istiyorum çünkü önemli görüyorum bunu. Ben tabii bu haberi duyduğumda Sayın Meltem Hanım’la ilgili böyle bir ifadeler kullandığına dair basına yansıyan haberleri okuduğumda derhal kendisiyle iletişim kurdum ve bu konuda kendisinden bir açıklama istedim. Kısa bir süre sonra Tevfik Bey’den de bilgi geldi bu konuyu inceler misiniz diye. Tabii o gün Meltem Hanım’ın bir çalışması vardı başkanımızla beraber bir ilçe ziyaretindeydi. Kendisi beni uyardı o konuda. O gün de cumaydı. Pazartesi görüşürüz dedik. Benim bir hukukçu olarak buraya yaklaşımım şu oldu: bir yanda kendi değerlerine dini değerlere inandığı değerlere saygısızlık yapıldığını düşünen 20’ye yakın arkadaş var. Diğer yanda hakkında ahlaksız kadın diye manşet atılmış bir başka kadın var. Burada şu haklı bu haklı diye doğrusu ben yola çıkmadım. Doğruysa vahim, çünkü iddia vahim. Ama bu iddia yanlışsa o da vahim. Dolayısıyla güçlü bir delil aramaya çalıştım. Meltem Hanımla konuştum konuyu. Hatta kendisiyle şu çerçevede konuştum. Belki bir samimiyet ortamı oluşmuştur o ortam içerisinde yani yanlış ifadeler anlaşılabilecek ifadeler kullanmış olabilirsiniz böyle bir şey varsa arkadaşları çağıralım tabii ki gerekirse davaları sürsün ama asıl olan kalpten affetmektir insanı. Dolayısıyla gerekirse arkadaşları çağıralım özür dileyin diye. Kesinlikle kendisi bunu reddetti. Orada sanıyorum şöyle bir durum var. Konu yargıya intikal etmiş bir olay. Doğru ya da yanlış demiyorum. İtfaiyeyle ilgili bazı sözcükler geçiyor. Onu kesinlikle reddetti. İtfaiye lafı geçmedi bile dedi. Hatta bana şunu söyledi. Genel Sekreter Yardımcısıyla hiç görüşmemişler doğan bey dedi. İlk defa görüşüyorlar dedi ve son derece pozitif bir havayla birbirimizle kucaklaşarak oradan ayrıldık dedi. Bu iddiaya ben çok şaşırmış durumdayım dedi. Ben tabii bir tarafı dinledim. Sonra Tevfik Bey’den randevu istedim. Akşamüstü saatlerinde beni davet etti. Kendisiyle de konuştum. O da iddiaları tek tek dinlediğini, ikna edici bulduğunu söyledi. Daha sonra o dönemde müdür olan arkadaşımız isim telaffuz etmemek için ismini söylemeyeceğim şimdi, gerekirse onunla bir telefon konuşması yapalım diye konuştuk. Gerçekten kendisini aradık. O da telefonda kendi bildiği yeminleri de kullanarak bu konunun gerçek olduğunu söyledi. Tabii biz bu konu gerçek mi değil mi beyanlar dışında ortada ciddi bir şeyi henüz göremiyoruz. Beyanlar dışında. Sadece beyanlar ne kadar geçerlidir. Bunu ceza mahkemesi veya savcılık takdir edecektir ama ben işin vicdani kısmındayım. Hukuki kısmı kendi mecrasında gelişecek bir şeydir. Burada birkaç tane beni rahatsız eden aklıma takılan konu da oldu açıkçası bunlara da yanıt bulamadım ben. Bir tanesi o olaylı toplantı 19 Ağustos’ta olmuş, aradan 5 buçuk ay geçiyor şikayet 5 buçuk ay sonra yapılıyor. Bu kadar kutsal saydığımız değerler üzerine bu kadar hakaret yapıldığında 5 buçuk ay beklenmiş olması biraz kuşkulandırıyor konuyla ilgili bizi, beni en azından. Üstelik 1 kişi olsa bu kişi 1 kişi olsa diyeceğim ki işten ayrılmaktan korktu o yüzden konuşamadı diyeceğim. 20 kişi. 20 arkadaştan bir tanesi bile bu konuda bir tepki geliştirmedi mi?
Bir başka konu, şikâyet dilekçelerinde ifadelerin bazılarını okudum, mevcut genel sekreter yardımcısı şikayet konusu oluyor, artı mevcut hayat boyu öğrenme müdürü de şikayet konusu oluyor. Halbuki o tarihte mevcut hayat boyu öğrenme müdürü o toplantıya katılmamış çünkü orada çalışmıyor. 1 ay sonra işe başlamış. O toplantıya katılmayan bir kişinin de şikâyete konu olması bana doğrusu biraz kuşkulu geliyor. Tabii şunu söyleyeyim. Ben bu olayı biraz adli bir vaka olarak anlattım. Eğer gerçekten işten çıkarılanlar arasında böyle bir konu gündeme geldiyse ki her işyerinde olabilir böyle şeyler başka bağlamlarda da olabilir. Sırf ideolojik siyasi ayrımcılık gibi bağlamlar değil başka bağlamlarda da olabilir bütün ciddiyetiyle bizim bu konunun üzerine gitmemiz gerekir. Eminim burada birçok belediye başkanımız var. Onlar da şişletmelerinde böyle bir şey varsa gidiyorlardır. Ama benim açımdan daha vahim olan bu işin siyaset malzemesi yapılması. Sanki bizim başörtüsü konusunda insanların dini inançları, etnik düşünceleri konusunda etnik yapıları konusunda, hemşerilik ilişkileri konusunda bir ayrımcılık tutumumuz varmış gibi büyük bir feveran koparılıyor. Bakın ben onlara da girmek istemiyordum aslında ama açıkla dediği için açıklayayım. Hatta biraz daha geniş anlatayım. İSMEK buraya göreve geldiğimizde İSMEK’in arkadaşlar geçen ay Yasemin Hanım konuştu 242 merkezde faaliyet gösterdiğini söylemişti. İSMEK’in faaliyet yürüttüğü bina sayısı 210. Artı, aradaki fark nedir diye baktım, belki İSMEK’in birlikte ortak işbirliği yaptığı kuruluşlar da var onlar da dahil edilerek belki 240’a ulaşmıştır diye düşündüm. Onlardan bazılarını tanıyabilirsiniz. Bazı belli vakıflar onlarla ilişik kesildi tabii. Daha sonra İlk brifingde denildi ki, geçmiş dönem İSMEK binalarını incelemiş bunlardan 38 tanesinin depreme ve yangına uygun olmadığı konusunda bir karar alınmış. Bizim önümüze konu öyle geldi. Buna biz yeni dönemde 2 bina daha ekledik. İSMEK kapatılıyor diye falan konuşuldu ya. Bu olay o aslında. 38 binayı önceki dönemden zaten kapatmamız gerekiyor diye bir liste sunulmuş. Buna biz 2 tane daha ekledik. 1 tanesi İSMEK’in merkeziydi. Çünkü İSMEK’i bir şirket aslında yürütüyor aslında imsek faaliyetini hizmetini. Bundan sonra bunu İBB kendisi yapacak dolayısıyla o merkeze ihtiyaç yok diye kapatıldı. Bu da idari bir tasarruftur. Herkes bunu yapabilir. İkincisi de Maltepe’de bir binaydı. O bina da büyük bir binaydı ama İSMEK’in üstünde oradaki ihtiyacın üstünde daha geniş bir binaydı. Kira açısından bir tasarruf yapması bakımından daha dar bir alana taşınması bakımından Maltepe’deki şube de kapatıldı. Maltepe şubesinin en alt katında AK Parti’nin bir birimi de faaliyet gösteriyordu. Ama İSMEK’in kirasını İSMEK mi ödüyordu ödemiyor muydu o konuda hem bir inceleme yapmadım, hem de yaptıysak da o konuda bir kaygımız olsa bile o konuyu arlaştırmanın bir alemi yok diye düşündüm. Arkadaşlara ısrarla onu da sordum burası bizim için geniş bir alan olduğu için buradan ayrılıyoruz dediler. Yani 2 bina tahliye edildi. Sonuç olarak 40 bina tahliye edildi. 210’dan 170’e düştü fiziki mkan. Yani siz dediniz konuşmanızda 45 yeri kapattılar. O 45 sayının 40’ını açıkladım 5 tanesini de siz bana açıklarsanız onu da öğrenmiş oluruz.
Bir başka konu 4400 civarında personel çalışıyordu: bunların 1000 kusuru tam zamanlı 2000 civarı yarı zamanlı öğretmen vardı. Arkadaşlar bunu dışında yaklaşık 3000 öğretmen çalışıyordu kalan 1000 kişilik personel de temizlikçi personel, danışma personeli gibi birimlerde çalışıyorlardı. Bunlardan KHK kapsamında tam zamanlılar aralık ayında çıkan KHK kapsamında İSPER’e geçtiler. Daha sonra İSPER’de devam ettiler bunlar. Biz şimdi yeni dönemde öğretmenlerimizi güvenceli bir iş olan tam zamanlı öğretmen olarak çalıştırmak istiyoruz. Yarı zamanlı öğretmenler sayıca azalacaklar. Yaklaşık 300 ile 500 arasında yarı zamanlı öğretmen olacak. İSMEK’İn öğretmenleri profesyonel öğretmenler olacaklar. Yani bu konuda lisans eğitimi almış formasyon eğitimi almış… Öyle değillermiş. Yarı zamanlı…Yarı zamanlı demek iş güvencesi yok demektir. Bu da bizim tercih ettiğimiz bir şey değildir.
Bu arada öğretmenler arasında sınavsız işe alınanlar ya da sınav yapılıp geçer not olmadığı halde işe alınanlara da rastladık onlar ad geçmiş dönemin bir hatırası olarak geride bıraktığımızı düşünüyoruz. Yeni bir sayfa açmak istiyoruz orada.
Bir başka konu imsek 2016 yılında bir ihaleyle hizmet alımı yoluyla bir firmaya verilmiş. 2019’da haziran sonunda sözleşmesinin bitmesi gerekiyormuş. Fakat 30 Haziran 2019’dan sonra önce aynı şekilde devam etmesi düşünüldü fakat daha sonra bu eğitim faaliyetinin bir başka şirket arasından değil de bir kamu faaliyeti olması nedeniyle İBB bünyesinde yürütülmesi gerektiği düşünülerek o ihale süreci tekrar iptal edildi. Yeni bir ihaleye çıkılmadı. İSMEK kapatılıyor diye söylenen şeyler bunlar.
Durum budur arkadaşlar İSMEK’te. Öyle korkulacak bir durum yok.
Bir başka konu, tekrar Meltem Hanım Konusuna dönersek, tabii ki o arkadaşların kendilerine söylendiğini iddia ettikleri cümleler asla kabul edeceğimiz cümleler değildir. Öyle biriyle bizim çalışma gibi bir anlayışımız yoktur arkadaşlar. Bizim burada başkanımız 400’e yakın yeni personelle oturup sohbet etti. Onlar arasında tesettürlü arkadaşlar vardı. Açık arkadaşlar vardı. Kapalılar vardı. Yaşı uygun olan yaşı koşullara uyan burada temel ölçütümüz liyakat oldu bizim. Bunu artık bizim bu ülkede hepimizin oturtması lazım. O işten ekmek yeme döneminiz sizi bitti. Dolayısıyla böyle ahlaksız kadın gibi başlıklarla bunu suiistimal ederek bir oy kazanacağınızı düşünüyorsanız bence çok yanılıyorsunuz. Hatta seçimde de görürüz onları. Hatta arkadaşlar bence bu konuyu yanlış yürüttünüz siz. Ben alkış için konuşmuyorum gerçeği anlatmaya çalışıyorum. Bu konular geride kalmış konulardır. Türkiye en çok partizanlıktan çekmiştir. Bunun mağdurları bazen o taraf oldu bazen bu taraf oldu… bunları bırakalım. Hep beraber yaşadığımız mağduriyetlerden ders çıkaralım, başkalarını mağdur etmektense bunları aşarak ilerleyelim. Biz bu anlayıştayız.
Bu arkadaşlar pazartesi günü işten çıkarılıyorlar şikâyeti cuma günü yapıyorlar. Bakın bu işi inandırıcı olmaktan biraz çıkartan konular. Tabii ki yargı olabildiğince bunları ortaya çıkaracaktır. Umarım en doğru kararlar verilir. Tabii ki biz vicdanen ben Meltem Hanım’ın şahsına söylemiyorum tabii ki ama gerçekten ayrımcılık yaptığını düşünen varsa ayrımcılık yapanlar varsa onları kınıyorum. Demin Tevfik Başkanımız da ifade etti arkadaşlar bir insanı sadece bir etnik gruba sadece bir siyasi partiye sadece bir yöreye yani bir gruba ait olduğu için o kişiyi suçlu olarak görüyorsanız bunun adına hukukta nefret suçu deniyor. Dolayısıyla nefret suçunu artık bizim geride bırakmamız gerekiyor. Bunu kim yapıyor olursa olsun.
37 dakika konuştuğumu görüyorum. 67 dakika konuşmak için daha 37 dakikam daha var. Onu da kullanacağımdan hiçbirinizin kuşkusu olmasın. Nasıl olsa size söylenecek çok şey var demiyorum tabii ki. Arkadaşlar bir an önce işimize başlayalım huzursuz bir meclis ortamı istemiyoruz. İstanbul’a karşı bu huzursuzluğu kimin çıkardığından çok meclis’in huzursuz oluyor olması bir sorun olarak görünüyor. Ben oraya değil, nereye söylediğimi çok iyi biliyorum. Dolayısıyla sakin, huzurlu, verimli bir çalışma diliyorum bu ay arkadaşlar. Teşekkür ederim.
FACEBOOK YORUMLAR