ANADOLUHİSARI’NDAN BİR EFSANE KAYDI

Anoluhisarı’nın efsanevi muhtarı Nazmiye Korkmazlar, hayata gözlerini yumdu.

ANADOLUHİSARI’NDAN BİR EFSANE KAYDI
27 Haziran 2014 - 11:23

Anoluhisarı’nın efsanevi muhtarı ve halihazırdaki muhtarı Güzin Merve’nin annesi Nazmiye Korkmazlar (95), bu sabah (27 haziran 2014, Cuma) sabah 07.00’de, hayata gözlerini yumdu.

Cenazesi yarın 28/06 2014 Cumartesi günü, öğlen namazına müteakip Anadoluhisarı Fatih Sultan Camii’nden kaldırılacaktır.

Resim

Mahalle sakinleri ve Beykoz halkı tarafından çok sevilen ve “ çınar” olarak nitelenen Korkmazlar, sadece “kadın muhtar” oluşu dolayısıyla değil, yardımseverliği ve hizmetleriyle de sık sık ulusal basının  gündemine gelmişti.

Müteveffaya Allah’tan rahmet, ailesine sabırlar diliyoruz.

 İşte, efsanevi muhtar ile ilgili olarak ulusal basında çıkmış yazılardan sadece birkaç tanesi:

HÜRRİYET GAZETESİ 27 Temmuz 1999Hisar’ın efsanesi1937 yılında evlenip Anadolu Hisarı’na gelin gelmiş. Temizliğe gitmiş, inşaatlarda çalışmış, Hisarlı balıkçılarla balığa çıkmış ve tam 25 yıl, şimdi müdavimi olduğu kahveyi işletmiş. Bu arada 20 yıl ihtiyar heyeti üyeliği de yapmış.Anadolu Hisarı’nda kedilerin, yaşlıların, fakirlerin yardım meleği. Her yaştan Hisarlı erkeğin sevgilisi. Hisarlı balıkçıların, kendi cinslerinden olmasa da kendilerinden bildikleri Meslektaşı. Hisar’daki kahve yarenliklerinin baş kahramanı; okey’in, 51′in kompetanı. Anadolu Hisarı Merkez Muhtarlığı’nın uzun yıllardır rakipsiz sahibi: 81 yaşındaki Nazmiye Korkmazlar Hisar sokaklarında yürürken, her geçenin, her duranın selamını alıyor, kendisine atılan her lafa laf yetiştiriyor.ResimSahildeki cadde üzerinde tek göz bir odada yaşayan ve 27 yıldır aralıksız muhtarlık yapan Korkmazlar, eğer evinde -yani muhtarlıkta- değilse, bir hastane ziyaretine, cenazeye, para toplamaya ya da erzak dağıtmaya gitmemişse, 25 yıl işletip devrettiği kahvededir. Muhtarlığın kapısı kapalıysa, sokakta oynayan çocuklar yönlendirir tecrübesiz yabancıları 20 metre ötedeki kahveye. 4 bin 500 seçmeni olan Anadolu Hisarı’nın sakinleri, ‘‘köy”lerini onsuz düşünemezler bile…

 

Resim

Bir Boğaz insanı

Tam bir Boğaz insanı Nazmiye Korkmazlar. Sarıyer’de doğmuş. İlkokul dörde kadar okuyabilmiş. 1937′de evlenip Anadolu Hisarı’na gelin gelmiş. Tabii ki Hisarüstü o yıllarda yemyeşil ormanlık, Göksu pırıl pırıl, adına yazılan şarkılara layık bir dere… Çocuklar yüzmeyi önce Göksu’da öğrenip sonra denize giriyor; içine altın, para vs. düşse atlanıp alınacak kadar net görünüyor suyun dibi; kıyısından kocaman torikler, palamutlar avlanıyor… Ama Nazmiye Korkmazlar’ın gözleri, 62 yıl boyunca ağaçların tek tek kesilip yerlerine beton yığınlarının dikilmesine, derenin günden güne kirlenişine, balıkların yokoluşuna tanık oluyor… Yine de, hep sevdiği gibi seviyor köyünü ve insanlarını.

Hayatı boyunca neler yapmamış ki! Evlere temizliğe gitmiş; inşaatlarda işçilik yapmış; kocasıyla -daha sonra da kocası evde uyurken onun arkadaşlarıyla- birlikte gece yarıları balığa çıkmış. 25 yıl boyunca da şimdi oturup oyun oynadığı, çay içip sohbet ettiği kahveyi işletmiş. Bu arada 20 yılını da ihtiyar heyeti üyeliğine vermiş. Bir ve pir muhtar oluşunun hikayesini ise şöyle anlatıyor:

‘‘Ben azayken CHP’li muhtarımızın karşısına rakip aday çıkardılar. İşte o zaman hangisi vardı Demokrat Parti mi, Adalet Partisi mi?.. Ben de seviliyorum, bari gir de yine biz kazanalım, dediler. Nitekim ben aday olunca karşı aday çekildi. Hatta bir fabrika müdürü vardı, Orhan bey, ‘Niye çekildin?’ diye sormuş ona. O da, ‘Sıkıyorsa sen gir, onun karşısında kim kazanabilir!’ cevabı vermiş.”

Korkmazlar’ın rakipsizliği öyle bir noktada ki, 27 yıldır karşısına doğru dürüst bir aday bile çıkmaya cesaret edemiyor. Bir mahalleli, ‘‘Aslında bir önceki seçimlerde bir aday çıktıııı…” diyor, ‘‘Genç, güzel, manken gibiydi…” Tabii ki sonunun hüsran olduğunu, bir iki sandık açıldıktan sonra ortadan kaybolduğunu anlatıyor. Nazmiye Hanım kendinden emin, eski rakibesine empati yapıyor: ‘‘Tecrübesizdi, dolduruşa getirdiler kızı.”

Resim

Hisar sokakları Nazmiye Hanım hayranlarıyla dolu. Kimileri ona aşık olduğunu saklamıyor: ‘‘Yanlış anlamayın, insanlığına aşığım. Burada onu görmezsem işim rast gitmez” diyor ve ekliyor: ‘‘Meclistekiler demokrasi, insanlık dersi almak istiyorlarsa önce buraya gelip Nazmiye Hanım’ı görsünler. O ırk, mezhep, cinsiyet ayırmadan herkese yardım eder. Zenginden alıp fakire verir. Kimsesizlerin yardımına koşar, hastaysa ilacını götürür, öldüyse cenazesini kaldırır. Bakın geçenlerde bir yaşlı adamı, yakınları tüm parasını alıp sokağa attı. Burada, sokakta, iki ay altını temizledi. Sonra da Darülaceze’ye yatırdı. Artık Polyanna mı diyelim, romanlardakilerin hakikisidir. ”

Bırakın Hisar’ı, neredeyse İstanbul’un tamamında nüfuzu var Korkmazlar’ın. Yıllar önce Göksu Deresi’nin temizlenmesi için konuştuğu bir üst düzey büyükşehir belediye yetkilisi ‘‘Anneciğim, babayı sana getireceğim ve sana söz verene kadar da bırakmamanı sağlayacağım” diyor ve Bedrettin Dalan’ı Hisar’a getiriyor. Dalan, Korkmazlar’ın istediği sözü veriyor: Seçimleri kazanırsa Göksu Deresi’ni temizletecek! Bunun üzerine iflah olmaz bir Halk Partili olan Korkmazlar, ‘‘sadece o dönem için” ANAP’a çalışıyor; tüm halkı ANAP’a oy vermesi için ikna ediyor. Ama nafile; Dalan kazanamayınca Göksu’nun renginin Dalan’ın gözleri gibi olması hayali de suya düşüyor.

Resim

24 yıldır Hisar’da yaşayan bir kasap, ‘‘Ben yıllardır kalburüstü insanlara servis yaparım. Ama birinin evinin kapısından adımımı atmışlığım yoktur. O ise elini kolunu sallaya sallaya girer” diyor. Onunla ilgili efsaneler dilden dile dolaşıyor. 51 oynadığı masanın arka masasında çay içen kahve müşterileri aralarında konuşuyorlar:

- Bu kadını tanıyor musun? Geçenlerde, bir hastamla Cerrahpaşa’ya gittim, altı ay sonraya gün verdiler. Sonra bunun kartını götürdüm, herkes hazırola geçti…

Resim

Göksu’yu konuşalım

Bütün bunlar anlatılırken o susuyor ve ‘‘büyük oynayıp rekora koştuğu için” 51′de yenililiyor. Sonra da ‘‘Konuşacaksak, köyün sorunlarından konuşalım” diyor. ‘‘Şu Göksu Deresi’nin temizlenmesini bir türlü başaramadık. Hükümetimiz kuruldu, ama bir yararını henüz görmedik, belediye geldi birşey yapamıyor. Gerçi söz verdiler yine ama…

Sonra şurada bir öğretmenevi var, biliyorsunuz. Hisarlılar’ın girmesi yasak! Neden köyümüzün ortasına bir yer yaptılar da insanların girmesine izin vermiyorlar. Öğretmenden yüz lira alıyorsa, onlardan ikiyüz alsın, onlar da önünden geçerken çocuğu buraya girelim dediğinde rezil olmasın.”

81 yaşında artık ‘‘biraz yorulduğunu” itiraf ediyor Nazmiye Hanım. ‘‘Bu dönemden sonra bırakacağım” derken, kahveden itiraz sesleri yükseliyor. ‘‘Bunlara kalsa ölene kadar yap, diyorlar ama merak etmesinler, ben muhtar olmadan önce de faydalıydım, bundan sonra olmasam da çalışırım, duramam” diyor.

2. yazı

Nazmiye Korkmazlar – Hür doğdum, hür yaşarım…FOTORÖPORTAJ. ORG.

Fotoğraflar: Gülşin Ketenci 
Yazı: Meltem Sanlav 
Kaynak : http://www.fotoroportaj.org 

 Hür Doğdum Hür Yaşarım

Tek taşını kendi alabilmeye kilitlenmiş, kariyerin saadetine inandırılmış, kadın dergileriyle hipnotize edilmiş, beyaz atlı prens masallarıyla uyutulmuş, hep beklemiş, beklediği hiç gelmemiş, her zaman bir mazereti olmuş, “elalem ne der”den ürkmüş, özgürlüğü gözü dönmüş hırs sanan kadınlar şöyle biraz geride dursunlar. Bu Nazmiye Korkmazlar’ın hikâyesi. Nazmiye Korkmazlar Anadoluhisarı Mahallesi’nin otuz yıllık muhtarı. Sürmeneli ailesinin İstanbul’a göçü sırasında, 1916’da Sinop’ta doğmuş. Aile, İstanbul’da balıkçılığı devam ettirebilecekleri Sarıyer’e yerleşmiş.

Resim
“İstanbulluyum” diyor Nazmiye Teyze… “Baba toprağıyla bağımız kalmadı”. 1936’da Anadoluhisarı’na gelin geliyor. Evlilik hikâyesi bir kalp sızıyla başlıyor. Nazmiye Teyze o sıralar askerliğini Sarıyer’de yapan Abdi Çavuş’la “konuşuyor”. Ancak, aile onun bir başkasıyla –ablasının eşinin abisiyle- evlenmesi taraftarı, üstelik hazırlıklar da başlamış bile. Mahallenin gerginliğinden yürüyen dedikodular askeriyeye kadar varıyor ve Abdi Çavuş apar topar Dudullu’ya gönderiliyor. Bunu duyan Nazmiye Teyze, Sarıyer’den vapurla Üsküdar’a, oradan at arabasıyla Dudullu’ya gidip Abdi Çavuş’u buluyor.

“Beni görünce şaşırdı. Karşısına geçtim, ‘Buraya geldim, hem de hiç gitmemecesine geldim’ dedim” diyor. Ancak askerliğin bitmesine daha bir sene var. Abdi Çavuş’un “Ev tutayım, bekle beni” demesine aldırmadan geldiği gibi geri dönüyor Sarıyer’e: “Atatürk gibi adamdı. Büyük büyük mavi gözleri vardı. Bugün olsa, yine görmek isterim O’nu. Sağ olduğunu bilsem, gider bulurum. Konuşmak isterim, bir kardeş gibi…“ Dönünce, ablasının gelin gittiği ailenin büyük oğluyla evlendiriliyor. “İstemedim” diyor Nazmiye Teyze “Baba mı diyeceğimi ben bu adama dedim. On sekiz yaş büyüktü benden. İstemedim.”

Resim
“Hiç çalışmıyordu, tembeldi”. Evlendikten bir sene sonra yoksulluk ve çaresizlik onu para kazanmaya yöneltmiş. Önce evlere temizliğe giderek başlamış, ancak kazancı yeterli olmayınca balıkçılık yapmaya başlamış. Uzunca bir zaman kış aylarında Anadoluhisarlı balıkçılarla birlikte denize açılmış, balık olmadığı zamanlardaysa inşaat işçiliği yaparak geçinmiş… Balıkçılık, inşaat işçiliğinin ardından mahallenin kahvehanesinde 25 yıl boyunca önce ocakçılık yapmış sonra da kahveyi kendisi işletmeye başlamış: “Dört çocuğum vardı benim. Eşim çalışmıyordu, yatıyordu evde. Ne yapacaksın başka? Ben çalışmaktan hiç kaçmadım, utanmadım, kimseden de korkmadım.”

Çocuklarıyla ilgilenmeye pek zamanı olamamış Nazmiye Teyze’nin, ancak kendi deyimiyle “bir eli hep üstlerindeymiş”. Çalışma şartlarının zorluğu, sorumluluklarının ağırlığı onu hayatın dinamizminden koparmamış. Siyaset de bu dinamizmi besleyen önemli damarlardan biri. 1954’ten beri CHP’li Nazmiye Teyze. İnönü’nün İkinci Dünya Savaşı sırasındaki tutumu CHP’ye girmesinde etkili olmuş. Bir dönem CHP’nin Anadoluhisarı binasında çay ocağı da işletmiş, toplantılara da yoğun olarak katılmış. İsmet İnönü, İstanbul’da olduğu zamanlarda ziyaretine gitmiş: “Bir bayram sabahı kalktık, bayramlaşmak için Maltepe’deki evine gittik. Denize girmişti…

Resim

…Sandalla açılmış, denize atlamıştı. Yüzdü, geldi. Elini öptüm. ‘Sen nereden geldin kızım’ dedi. ‘Beykoz’dan geldim’ dedim. Şaşırdı, o kadar yoldan nasıl geldiğimi sordu. Ben de ‘Sizin için değil Maltepe’ye cehenneme bile giderim paşam’ dedim. Başka türlü bir adamdı. Saraya girdiğini görmedim, ondan sonrakiler saraylardan çıkmadı.”. İnönü’nün vefatı sonrasında, Erdal İnönü’nün ziyaretine gitmiş sık sık, Ecevit’in takipçisi olmuş: “Ecevit’i ilk defa Harbiye’de TRT binasında gördüm. Bir defa Taksim’e dinlemeye –mitinge- gitmiştik. Böyle bir kalabalık görülmemiştir!”. Şimdiyse ne CHP’nin ne de solun halinden memnun.

“Baykal’ı başarılı görmüyorum. Buraya geldiğinde kendisine de söyledim, solun birleşmesi lazım. Sol birleşmedikten sonra ülke yok olacak. Amerika’yı bile ararız o zaman. CHP’nin birleşmeyi sağlaması lazım”. CHP ile olan bağı muhtarlık serüveninin de başlamasına neden olmuş. 1976’daki yerel seçimlerden önce dönemin CHP’li muhtarı, aday olmayacağını açıklayınca Nazmiye Teyze aday olmuş: “Muhtarlık bizden çıkmasın diye aday oldum. O günden beri de görevimin başındayım. Aday olmayacaktım ama ‘bunak’ dediler, inadımdan aday oldum. Eskiden böyle şeyler olmazdı…”

“Başkaları seçim kazansa tebrik ederdik, şarkılarla türkülerle kutlardık, beraberce eğlenirdik”. Yedi dönemden beri göreve devam eden Nazmiye Muhtar karşısında diğer adayların işi zor gibi görünüyor: “Ben tek kuruş para harcamam seçim zamanında. Postermiş, afişmiş hiç yaptırmam. Beni bilen bilir. Oyuna bana verecek olan zaten verir. Önümüzdeki seçimlerde aday olmayı düşünmüyorum. Yoruldum çocuğum, yaşlandım. Çıksın temiz bir aday ona destek veririm”. Mahalle sakinleriyle ilişkisi alışkın olduğumuz muhtar- mahalleli ilişkisinden oldukça farklı. 2001 senesinde mahalledeki küçük meydana heykeli dikilmiş.

Resim

“Bizim burada bir Zeynep Hanım var. Tutturdu heykelini yaptıracağım diye, kıramadım. Sordular bana nereyi istersin diye, burasını seçtim. Geldi genç bir öğrenci fotoğraflarımı çekti, yaptı heykeli. Sonra o çocuk takdir almış diye duyduk”. Daha önce mahalledeki hastaları, bakıma muhtaç kişileri hastanelere, huzurevlerine götürüp, tedavileriyle ilgilenen Nazmiye Teyze –biraz da yaşından dolayı- bu işleri başkalarına devretmiş: “Yaşlandık yavrum. Eskiden hastaları Çapa’ya götürürdüm, tedavilerini ettirirdim. Toplanır Darülacezeye, yetimlere ziyaretlere giderdik ama artık yetişemiyorum her yere”.

Yetişemiyorum diyorsa da öyle evinde oturduğu sanılmasın. Mahallenin sakinlerinin, esnafın kâğıt atıklarını toparladığı deposuyla ilgileniyor. Ayda bir kere fabrikadan gelen kamyon kâğıtları alıyor, buradan gelen para da bir üniversite öğrencisine burs olarak gidiyor. Kâğıt deposundan arda kalan zamanlarında da, mahalledeki ihtiyaç sahiplerine verilecek kıyafet ve yiyecek yardımlarını organize ediyor. Mahallenin deyimiyle “Nazmiye Anne”nin faaliyet alanı yalnızca mahalleyi kapsamıyor. Başka semtlerdeki, hatta başka illerdeki ihtiyaç sahipleriyle de ilgilenmeye çalışıyor.

17 Ağustos Depreminin arından bölgeye bizzat giderek yaraların sarılmasına yardımcı olduğunu, İstanbul’un bir diğer ucundaki üniversite öğrencilerinin evlerine mahalleden eşya toplayarak götürdüğünü kızından öğreniyoruz. Boş zamanı yok ama dinlenmek için “Şaban’ın Kahvesi”ni tercih ediyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminden, kasabın önündeki kedinin kaç yavrusu olduğuna kadar varan geniş bir sohbetin alanı olan bu dört masalık küçük kahvehanede Nazmiye Teyze’nin cam kenarındaki sandalyesine kimse oturmuyor. Bu sandalyede gazetelerini okuyor, kahvehanede fazlaca zaman geçirenlere öfkeleniyor, eşini aldatan akşamcılara kızıyor, başka masaların sohbetlerine laf atıyor, kahvaltısını ve öğle yemeğini yiyor: “Eskiden okey de oynardım, kâğıt da oynardım. Ama küfürlü konuşuyorlar artık sinirleniyorum, oynamıyorum”. Şimdilerde daha az stresli olan Sayısal Loto oynuyor. Dört çocuğu, yedi torunu var Nazmiye Teyze’nin; en küçük kızı son seçimlerden sonra muhtarlık işlerinde kendisine yardımcı olmaya başlamış. 1983’te eşini kaybettiğinden beri yalnız yaşıyor: “Ahşap bir evim vardı. Bizim yan evde yangın çıktı, itfaiye gelene kadar bizimki de kül oldu. Ondan sonra muhtarlığın karşısındaki yalının girişine taşındım. Kendi başına olmak rahat.”

“…Yatıyorum, kalkıyorum kafama göre. Kimseyle olamam bu saatten sonra.” Geçtiğimiz sene kısa bir süre kızına misafir olmuş, ancak 15 gün sonra deyim yerindeyse “firar ederek” evine dönmüş. Misafirliğin nedeni geçirdiği küçük bir kaza; mahallede sünnet edilen çocukları Eyüp’e götürürken, vapurda düşüp bacağını kırmış, şu an bacağında boydan boya bir platini misafir ediyor. 90 yaşındaki bu dinç kadın 1964’te geçirdiği rahim kanseri ameliyatından beri ilk kez hasta olup yatmış. 1964’te kanser teşhisiyle hastaneye kaldırıldığında doktorlarının bütün itirazlarına rağmen ameliyat olmakta ısrarcı olmuş.

“Yaşaması imkânsız” denilmesine rağmen üç günlük yoğun bakımın ardından tekrar dimdik ayağa kalkmış. Ne platinli bacağı, ne de kanserden geçmiş bedeni onu durdurmaya yetmemiş. Her haliyle farklı bir kadın Nazmiye Korkmazlar… Baştan ayağa emekçi, inatçı ve kendine özgü… Üstelik özgürlüğün mülkiyet üzerinden kodlandığı bir dünyaya gerçek özgürlüğün ne olduğunu gösteren doksan yaşın sahibi: “Hayatım boyunca istemediğim bir şeyi yapmadım çocuğum. Yaptığım her şeyi severek yaptım, harç da kardım, balığa da çıktım… Emek vermeyi severek yaşadım”.

Dört çocuğu ve ara sıra perma yaptırdığı saçlarıyla “erkekleşme”den, erkeklere ait gibi sunulan bir dünyanın içinde ezberleri bozmuş. Muhtarlık makamındaki muhtar fotoğrafları her şeyi anlatıyor sanki: Üç tane soğuk vesikalık erkek fotoğrafının yanında, fidan dikerken çekilmiş bir fotoğrafından gülümsüyor.

Trabzon Sürmene kökenli Sarıyerli balıkçı bir ailenin kızı olan, 1916 doğumlu Nazmiye Korkmazlar son 30 yıldır Anadoluhisarı mahallesi muhtarlık görevini aralıksız sürdürüyor.

Resim

 

not: HÜRRİYET GAZETESİ HABERİNDEKİ FOTOĞRAFLAR, SONRADAN EKLEME OLUP GÜLŞİN KETENCİ (FOTOROPORTAJ.ORG)’DAN ALINMIŞTIR.

http://arzubaslanti.wordpress.com/2014/06/27/346/

İstanbul Flaş gazetesi ailesi olarak Nazmiye ablamıza Allahtan Rahmet yakınlarına ve tüm sevenlere başsağlığı dileriz.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum