"ALLAH BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN"

TÜRK MİLLETİ'NİN BAĞIMSIZLIĞININ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN SEMBOLÜ İSTİKLAL MARŞI'NIN TBMMDE KABULÜNÜN 103. YILI KUTLU OLSUN. GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BAŞTA OLMAK ÜZERE VATAN ŞAİRİMİZ MEHMET ÂKİF ERSOY İLE KURTULUŞ SAVAŞI KAHRAMANLARIMIZI RAHMET VE MİNNETLE ANIYORUZ

"ALLAH BU MİLLETE BİR DAHA İSTİKLAL MARŞI YAZDIRMASIN"
12 Mart 2024 - 16:46 - Güncelleme: 12 Mart 2024 - 17:39
Maarif Vekaleti, Kurtuluş Savaşı'nın 'nın başlarında, İstiklâl Savaşı'nın millî bir ruh içerisinde kazanılması amacıyla 1921'de bir güfte yarışması düzenledi. Düzenlenen yarışmaya toplam 724 şiir katıldı.

Eser gönderenler arasında, Kazım Karabekir, Hüseyin Suat Yalçın,
İsak Ferrara, Muhittin Baha Pars,
 Kemalettin Kamu gibi tanınmış isimler de vardı.  "Çanakkale Şehitleri'ne " ve "Bülbül" gibi şiirlerin sahibi Mehmet Âkif'in "Milletin başarılarının para ile övülemeyeceğini" düşündüğü için yarışmaya katılmak istemediği bilinir.

Son şiir gönderme tarihi olan 23 Aralık 1920'den sonra Eğitim Bakanlığı’nın güfteleri incelemesi sorucu, içlerinde istiklal marşı olabilecek bir eser bulamadı. Mehmet Âkif, Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey'in kendisine yazdığı 5 Şubat 1921 tarihli davet mektubundan sonra fikrini değiştirerek Ankara'daki Taceddin Dergahı'ndaki odasında, Türk ordusuna hitap ettiği şiiri kaleme aldı ve Bakanlığa teslim etti.

Şiirde şair; Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk'a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirir.  Hamdul­lah Suphi Bey, Âkif'in şiirinin önce cephede asker arasında okunma­sına karar verdi. Batı Cephesi Komutanlığına gönderilen şiir, askerin beğenisini kazandı.

İstiklâl Marşı, 17 Şubat 1921 tarihinde Hakimiye Milliye  ve Sebilülreşşad gazetelerinde yayımlandı, on iki gün sonra ise Konya'da Öğüt gazetesinde yer aldı.

Ön elemeyi geçen yedi şiir, 12 Mart 1921'de Mustafa Kemal'in başkanlığını yaptığı Meclis oturumunda tartışmaya açıldı. Mehmet Âkif'in şiiri, Meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okundu. Şiir okunduğunda milletvekilleri büyük bir heyecana kapıldı ve diğer şiirlerin okunmasına gerek görülmedi. Bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Akif'in şiiri coşkulu alkışlarla kabul edildi.

Güfteye en sert eleştiri Kâzım Karabekir'den geldi. Kâzım Karabekir, 26 Temmuz 1922'de Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey’e yazdığı mektupta yarışma sonucunun iptal edilmesini istemiş ve eleştirilerini sıraladı. Eleştirilere karşın güftede bir değişikliğe gidilmedi ve Paşa da bu konuda ısrarcı olmadı.

Mehmet Âkif, kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan Darülmesaiye bağışladı. Şair ayrıca, İstiklâl Marşı'nın Türk milletinin eseri olduğunu beyan etmiş ve İstiklâl Marşı'nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat'a dahil edildi.

Ülke savaş içerisinde olduğu için Âkif'in şiirinin bestelenmesi iki sene ertelendi, 1923'ün 12 Şubat'ında İstanbul Maarif  Müdürlüğüne beste yarışması açma görevi verildi.

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. Ülkenin içinde bulunduğu zor koşullar nedeniyle sonucu belirleyecek bir değerlendirme yapılamadı. Bu nedenle güfte, ülkenin çeşitli yerlerinde farklı bestelerle okunmaya başlandı.
Edirne'de Ahmet Yekta Bey'in, İzmir'de İsmail Zühtü Bey’in, Ankara'da Osman Zeki Üngör'ün, İstanbul'da Ali Rıfat Bey ve Zati Bey'inin besteleri okunuyordu.

1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etti. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930'da değiştirilerek

dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922'de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe girer, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yaptı.


Üngör'ün yakın dostu Cemal Reşit Rey'le yapılan bir röportajda da kendisinin belirttiğine göre beste, aslında başka bir güfte üzerine yapılmıştır ve İstiklâl Marşı olması düşünülerek bestelenmedi. Söz ve melodide yer yer görülen uyum (prozodi) eksikliğinin (Örneğin "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" mısrası ezgili okunduğunda "şafaklarda" sözcüğü iki müzikal cümle arasında bölünmüştür.) esas sebebi de budur. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde günümüzde İstiklâl Marşı olarak söylenmektedir.

2013 yılında marşın bestesine okunma zorluğunu gidermek amacıyla çeşitli teknik düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bu düzenlemeler sonucunda ortaya 2 versiyon çıkar. Birinci versiyon gençlerin ve toplu grupların söylemesi için hazırlanmışken, ikinci versiyon ise ulusal ve uluslararası resmi üst düzey tören etkinliklerinde kullanılır.

Atatürk'ün istiklal marşı hakkında görüşleri:

"Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal!"

"Türk budur. İstiklal Marşı’nın bu pasajı asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yar ve ağyar anlamalıdır ki Türkün Mete hikayesinde olduğu gibi her şeyi hatta en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir, fakat hürriyeti asla... Bu pasajı her vakit tekrar ettirmek bunun için lazımdır. Bu demektir ki, efendiler, Türk’ün hürriyetine dokunulamaz.”

“Bu marş bizim inkılabımızı anlatır. İnkılabımızın ruhunu anlatır. Bunu ne unutmak ne de unutturmak lazımdır. İstiklal Marşında istiklal davamızı anlatması bakımından büyük manalar vardır. Benim en beğendiğim yeri de burasıdır."

"Benim bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır. Hürriyet ve istiklal aşkı bu milletin ruhudur. Tarihe bakın. Bütün milletlerin bir esaret ve hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir.Bizim kahramanlarımız hürriyetini kaybedeceğini anlayınca nefsini ateşe vermiş ve küllerini bile düşmana teslim etmemiştir."


İstiklal Marşı
Mehmet Akif Ersoy


Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.


Çatma, kurban olayım, çehrene ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal.


Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.


Garb'ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!'' dediğin tek dişi kalmış canavar?


Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.


Bastığın yerleri ''toprak!'' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.


Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.


Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli:
Değmesin ma'bedimin göğsüne na-mahrem eli;
Bu ezanlar -ki şehadetleri dinin temeli-
Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli.


O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım;
Her cerihamda, İlahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım!
O zaman yükselerek Arş'a değer, belki, başım.


Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal.


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum