20.İtalyan Dili Haftası başladı.
Pandemi nedeni ile çevrimiçi gerçekleşen etkinliğin ilk günü Yazar Buket Uzuner, Yazar ve aynı zamanda moderatör Ege Görgün, İtalyan yazar ve çizer Tito Fataci ile yapıldı.
21 Ekim 2020 - 08:02
Açılış konuşmasını İtalyan Kültür Merkezi Müdürü, Salvatore Schirmo yaptı:
"Edebi eserlerin çizgi romana uyarlanması"
“Resim ve çizginin bir arada olması. Edebiyatın güzel yanları ile pandemi sürecini aştıktan sonra da ilk fırsatta bir araya gelmeyi arzu ediyoruz. Katılım gösteriyor ki bu konuya ilgi fazla”
Ege Görgün-Doksanlardan önce çizgi roman, öğrencilerin çocukların ders kitapları arasında gizlice okuduğu ve yaramazlık aracı olarak kullanılan işlevdi. Hatta annelerimizin bizleri cezalandırmak için sobada yaktığıydı. Doksanlardan sonra olumlu olarak bu değişti. Şu anlamda sormak istiyorum. Çizgi romanlar hak ettiği yere geliyor mu? Ve mektuplaşmanın twiter, wsapp indirgendiği bir dünya düzeninde kolaycılığa kaçış olarak mı görülmekte.
Buket Uzuner-Ağırlık olarak evet, benim çocukluk dünyamı anlatıyor. Saati unutup geç katılım yapan Tito beyin samimiyeti çok güzeldi. Yanılmıyorsam, İtalya’da şu an saat 17.00 ama bu çok yazarca ve samimi. İçtenliği için teşekkür ederim. Türkiye’de grafik ve çizgi romanın iki ayrı sanat dolu olduğunu dediğiniz gibi yeni fark ediyoruz. Amerikalıların Comics dedikleri daha çok çocuklara yönelik edebiyat ile ilişkisi az olan, türe biz çizgi roman diyoruz.
Grafik roman yeni girdi Türkiye’ye. Bu edebiyat eserlerinin çizgiye dönüş hali. 1960 ve 70’lerde çocukluk ve ilk gençliğini yaşamış biri olarak o yıllarda çizgi roman okuyan kız çocuğu pek yoktu. Daha çok maceralar erkek çocuklara, kız çocuklara da nedense macerasız pembe kitaplar ön görülmüştü. Eril sistem o dönemlerde başlamakta. Dolayısı ile kız çocuklarının neyi okuyup, okumayacağı. Neyi yaşayıp, yaşamayacağı o zamandan tespit ediliyordu. Bütün dünyada böyleydi. Kuzenlerimden dolayı okuma çok imkânı bulduğum çizgi romanlar beni besleyen kaynak oldu. Hala da okurum. Sadece benim kuşak değil seksenlerde doğanlarda, Arjantin’de ki ve Sırbistan’da ki yazar arkadaşlardan biliyorum ki İtalyan, Kovboy çizgi romanlarını bizler Amerikan çizgi romanları zannederek okuduk. Neydi bunlar? Tommiks, Teksas oysa SGS, Esse Gesse soyadlarının (Pietro Sartoris, Dario Guzzon, Giovanna Sinchetto) baş harflerinden birleşmesinden oluşuyordu. Kaptan Miki ve Çelik bilek gibi. Kovboylar ve yerli halk, hepimize ortak bir dünya açmış. Hırvatistan’lı yazar ile konuştuğumuzda bunu bulabiliyoruz. Çizgi roman hiçbir zaman edebiyattan farklı değil. Çizgi roman okumuş insanların dünyaya bakışları farklı ve mizah yetenekleri daha gelişmiştir. Çünkü 2 boyutlu algı çocuk dünyasına çok farklı etkilemekte. Düz kitaptan farklıdır.
Ege Görgün-Sinema uyarlamaları doyurucu olmuyor. Çizgi roman uyarlamaları için ne düşünüyorsunuz? Edebi ile uyarlama, ayrı eser midir? Değerlendirmeyi nasıl yapmak lazım.
Uzuner-Sinemadan Edebiyata geçişte aynı zamanda, bu Edebiyatın değerini düşürmüyor. Bende kendi romanlarımdan birini (İSTANBULLULAR), çizgi romana dönüştürdüm. Ve bunu yayıncıma kendim teklif ettim. Kadın olmasını tercih ettim, çizerin. Kadınların var olmasını önemsiyorum. Ve derdimiz, türlere ayırarak yani çizgili, çizgisiz, sinema olsun. Hepsi birer hikâye anlatıcılığı aslında. Orta Asya’da ki Şaman ya da İskandinavya da Vikingler, yazının icadından önce ateşin başında insanlar hikâye anlatıyordu. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli farkı hayal kurabilmesi ve hikâye anlatabilmesi. Yaptığımız şeyin özü bu. Sanata böyle baktığınızda birini değersiz bulma sıkıntısı oluşmaz. Ben hikâyeye bakarım. Sağlam ve samimi ise yeterlidir. Hepimizi ortak noktada buluşturan evrensel sorunları, zaafları. Yani insan hikâyeleri anlatmış olması. O yüzden ne şekilde ya da hangisinin hangisinden üstün olduğunu söyleyebilme haddini kendimde bulmuyorum. Yalnız şu konu da haklısınız. Atilla İlhan’ın yanında ilk gençliğimi geçirdim. O şöyle derdi: En kötü evlilik, Sinema ve Edebiyattır.
Bir kitabı okuduktan sonra filmini gördüğünde hayal kırıklığına uğrayabiliyor. Özgün değilse. En büyük sıkıntı, gördüğümüz ya da dinlediğimiz, 2, 3 boyuta girmiş karakterleri kendi kafamızda oluşturduğumuz için onu bir yönetmenin ya da çizerin gözünde, canlandırılmış hali asla bizimle örtüşemiyor. Çizgi ile barışıklık ya da küskünlüğümüz, insanın kendini sınaması ile ilgili.
Sistem kadın kahramanı çıkarmıyor. Çizgi romanda; kesip biçiliyor, hikâyenin boyutları değişiyor. Kadın çizer Ayşegül Ataysay ile yaptık. Özellikle daha çok kadın çizer olsun istiyorum. Aslına bakarsanız okuma kültürü zayıf, Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu dizisinin yeni versiyonu çekildi. Trajikomik olarak gençler “ne güzel dizi yazmış”, dedi. Dolayısı ile mağara duvarlarına yazı yazan yazan Home Sapienes den beri çok evrim geçirmedik!
Ege Görgün: İtalya çizgi romanların aşk ile sevildiği bir ülke. Öncelikle merak edilen bu düşkünlük neye bağlı? Bizde on bin ise sizde iki yüz bin. Ayrıca hem popüler çizgi romanlarla çalıştınız hem grafik romanlarla ilgili çalışmalarınız var. Ve roman yazarı olarak arada ki fark nedir?
Tito Fataci: İtalya da her ay 200 bin satar. Amerika’da yüz elli bin. Disneyin, yüzde yetmiş beşi İtalya da yazılır, çizilir. Kadın yazar ve çizer var. Gelişmekte. Temel olan sıradan görünen gerçekler. Kirasını ödeyemeyen, Disney masalı da içine girer.
Ege Görgün: Çizgi roman çizerliği tamamen amatör ruhla yapılırsa hala gidiyor yerli üretim için
Uzuner: Osmanlı İmparatorluğunun son dönemi dâhil, Nasreddin Hoca gibi örnekler vardı. Mesela GIRGIR. Aslında hayatı kazanmak için edebiyatta zor. Elliden fazla yazar yoktur, para kazanan. Eskidende öyleydi. Yazarak temel hayatını sürdürebilmek zor. En çok satan romanımız çok az. Finlandiya 4 milyon nüfus. Okuma oranı ise 1 milyon, bu bizim ciddi kültür sorunumuz olduğunu göstermekte.
Emel Seçen: Kadın kahramanlarımız, kurgu olmadan gerçek kahramanlar yani Kara Fatma (Seher Erden), Gördesli Makbule, Asker Saime gibi çizgi romanlarımız yok. Mesela hayali Mulan gibi film oldu. Sanırım Buket Uzuner’in bahsettiği gibi çocukluktan gelen kız çocukları geride bırakma, eril tarafın baskınlığı buradan başlıyor?
Buket Uzuner: Evet, bir feminist olarak bunu önemsiyorum. Bu yüzden çizgi roman alanında da erkek çocuktan kadın çizerliğine geçilmesi gibi kadınların var olmasını istiyorum. Roman serisi “Uyumsuz Gazeteci Defne Kaman maceraları; Hava, Su, Toprak” olarak aslında kendi çocukluğuma da söz verdiğimi gerçekleştiriyorum. Kadınlar geliyor.
* TITO FACACİ: İtalyan bir karikatürist, yazar, müzisyen ve söz yazarıdır. Doksanlı yılların ortalarında ortaya çıktı, Mickey Mouse, PKNA, Dylan Dog, Martin Mystère, Zagor, Lupo Alberto, Diabolik, Nick Raider ve Magico Vento'nun yanı sıra Örümcek Adam, Şeytan ve Kaptan Amerika için çeşitli hikâyelerin yazarıydı. Amerikan çizgi romanlarıyla (özellikle Marvel Comics) ilgilenen ilk İtalyan hikâye anlatıcılarındandır.
Buket Uzuner, Türk roman, öykü ve gezi edebiyatı yazarıdır. Biyoloji ve Çevre Bilimi eğitimi alan Uzuner, Türkiye'de Hacettepe Üniversitesi ve ODTÜ'de, ayrıca Norveç, ABD ve Finlandiya'daki üniversitelerde çalışmalarda bulundu. Kuzey Afrika, Kuzey Amerika ve Avrupa'da uzun yıllar geçiren Buket Uzuner, şimdi İstanbul'da yaşamaktadır.
EMEL SEÇEN
"Edebi eserlerin çizgi romana uyarlanması"
“Resim ve çizginin bir arada olması. Edebiyatın güzel yanları ile pandemi sürecini aştıktan sonra da ilk fırsatta bir araya gelmeyi arzu ediyoruz. Katılım gösteriyor ki bu konuya ilgi fazla”
Ege Görgün-Doksanlardan önce çizgi roman, öğrencilerin çocukların ders kitapları arasında gizlice okuduğu ve yaramazlık aracı olarak kullanılan işlevdi. Hatta annelerimizin bizleri cezalandırmak için sobada yaktığıydı. Doksanlardan sonra olumlu olarak bu değişti. Şu anlamda sormak istiyorum. Çizgi romanlar hak ettiği yere geliyor mu? Ve mektuplaşmanın twiter, wsapp indirgendiği bir dünya düzeninde kolaycılığa kaçış olarak mı görülmekte.
Buket Uzuner-Ağırlık olarak evet, benim çocukluk dünyamı anlatıyor. Saati unutup geç katılım yapan Tito beyin samimiyeti çok güzeldi. Yanılmıyorsam, İtalya’da şu an saat 17.00 ama bu çok yazarca ve samimi. İçtenliği için teşekkür ederim. Türkiye’de grafik ve çizgi romanın iki ayrı sanat dolu olduğunu dediğiniz gibi yeni fark ediyoruz. Amerikalıların Comics dedikleri daha çok çocuklara yönelik edebiyat ile ilişkisi az olan, türe biz çizgi roman diyoruz.
Grafik roman yeni girdi Türkiye’ye. Bu edebiyat eserlerinin çizgiye dönüş hali. 1960 ve 70’lerde çocukluk ve ilk gençliğini yaşamış biri olarak o yıllarda çizgi roman okuyan kız çocuğu pek yoktu. Daha çok maceralar erkek çocuklara, kız çocuklara da nedense macerasız pembe kitaplar ön görülmüştü. Eril sistem o dönemlerde başlamakta. Dolayısı ile kız çocuklarının neyi okuyup, okumayacağı. Neyi yaşayıp, yaşamayacağı o zamandan tespit ediliyordu. Bütün dünyada böyleydi. Kuzenlerimden dolayı okuma çok imkânı bulduğum çizgi romanlar beni besleyen kaynak oldu. Hala da okurum. Sadece benim kuşak değil seksenlerde doğanlarda, Arjantin’de ki ve Sırbistan’da ki yazar arkadaşlardan biliyorum ki İtalyan, Kovboy çizgi romanlarını bizler Amerikan çizgi romanları zannederek okuduk. Neydi bunlar? Tommiks, Teksas oysa SGS, Esse Gesse soyadlarının (Pietro Sartoris, Dario Guzzon, Giovanna Sinchetto) baş harflerinden birleşmesinden oluşuyordu. Kaptan Miki ve Çelik bilek gibi. Kovboylar ve yerli halk, hepimize ortak bir dünya açmış. Hırvatistan’lı yazar ile konuştuğumuzda bunu bulabiliyoruz. Çizgi roman hiçbir zaman edebiyattan farklı değil. Çizgi roman okumuş insanların dünyaya bakışları farklı ve mizah yetenekleri daha gelişmiştir. Çünkü 2 boyutlu algı çocuk dünyasına çok farklı etkilemekte. Düz kitaptan farklıdır.
Ege Görgün-Sinema uyarlamaları doyurucu olmuyor. Çizgi roman uyarlamaları için ne düşünüyorsunuz? Edebi ile uyarlama, ayrı eser midir? Değerlendirmeyi nasıl yapmak lazım.
Uzuner-Sinemadan Edebiyata geçişte aynı zamanda, bu Edebiyatın değerini düşürmüyor. Bende kendi romanlarımdan birini (İSTANBULLULAR), çizgi romana dönüştürdüm. Ve bunu yayıncıma kendim teklif ettim. Kadın olmasını tercih ettim, çizerin. Kadınların var olmasını önemsiyorum. Ve derdimiz, türlere ayırarak yani çizgili, çizgisiz, sinema olsun. Hepsi birer hikâye anlatıcılığı aslında. Orta Asya’da ki Şaman ya da İskandinavya da Vikingler, yazının icadından önce ateşin başında insanlar hikâye anlatıyordu. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli farkı hayal kurabilmesi ve hikâye anlatabilmesi. Yaptığımız şeyin özü bu. Sanata böyle baktığınızda birini değersiz bulma sıkıntısı oluşmaz. Ben hikâyeye bakarım. Sağlam ve samimi ise yeterlidir. Hepimizi ortak noktada buluşturan evrensel sorunları, zaafları. Yani insan hikâyeleri anlatmış olması. O yüzden ne şekilde ya da hangisinin hangisinden üstün olduğunu söyleyebilme haddini kendimde bulmuyorum. Yalnız şu konu da haklısınız. Atilla İlhan’ın yanında ilk gençliğimi geçirdim. O şöyle derdi: En kötü evlilik, Sinema ve Edebiyattır.
Bir kitabı okuduktan sonra filmini gördüğünde hayal kırıklığına uğrayabiliyor. Özgün değilse. En büyük sıkıntı, gördüğümüz ya da dinlediğimiz, 2, 3 boyuta girmiş karakterleri kendi kafamızda oluşturduğumuz için onu bir yönetmenin ya da çizerin gözünde, canlandırılmış hali asla bizimle örtüşemiyor. Çizgi ile barışıklık ya da küskünlüğümüz, insanın kendini sınaması ile ilgili.
Sistem kadın kahramanı çıkarmıyor. Çizgi romanda; kesip biçiliyor, hikâyenin boyutları değişiyor. Kadın çizer Ayşegül Ataysay ile yaptık. Özellikle daha çok kadın çizer olsun istiyorum. Aslına bakarsanız okuma kültürü zayıf, Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu dizisinin yeni versiyonu çekildi. Trajikomik olarak gençler “ne güzel dizi yazmış”, dedi. Dolayısı ile mağara duvarlarına yazı yazan yazan Home Sapienes den beri çok evrim geçirmedik!
Ege Görgün: İtalya çizgi romanların aşk ile sevildiği bir ülke. Öncelikle merak edilen bu düşkünlük neye bağlı? Bizde on bin ise sizde iki yüz bin. Ayrıca hem popüler çizgi romanlarla çalıştınız hem grafik romanlarla ilgili çalışmalarınız var. Ve roman yazarı olarak arada ki fark nedir?
Tito Fataci: İtalya da her ay 200 bin satar. Amerika’da yüz elli bin. Disneyin, yüzde yetmiş beşi İtalya da yazılır, çizilir. Kadın yazar ve çizer var. Gelişmekte. Temel olan sıradan görünen gerçekler. Kirasını ödeyemeyen, Disney masalı da içine girer.
Ege Görgün: Çizgi roman çizerliği tamamen amatör ruhla yapılırsa hala gidiyor yerli üretim için
Uzuner: Osmanlı İmparatorluğunun son dönemi dâhil, Nasreddin Hoca gibi örnekler vardı. Mesela GIRGIR. Aslında hayatı kazanmak için edebiyatta zor. Elliden fazla yazar yoktur, para kazanan. Eskidende öyleydi. Yazarak temel hayatını sürdürebilmek zor. En çok satan romanımız çok az. Finlandiya 4 milyon nüfus. Okuma oranı ise 1 milyon, bu bizim ciddi kültür sorunumuz olduğunu göstermekte.
Emel Seçen: Kadın kahramanlarımız, kurgu olmadan gerçek kahramanlar yani Kara Fatma (Seher Erden), Gördesli Makbule, Asker Saime gibi çizgi romanlarımız yok. Mesela hayali Mulan gibi film oldu. Sanırım Buket Uzuner’in bahsettiği gibi çocukluktan gelen kız çocukları geride bırakma, eril tarafın baskınlığı buradan başlıyor?
Buket Uzuner: Evet, bir feminist olarak bunu önemsiyorum. Bu yüzden çizgi roman alanında da erkek çocuktan kadın çizerliğine geçilmesi gibi kadınların var olmasını istiyorum. Roman serisi “Uyumsuz Gazeteci Defne Kaman maceraları; Hava, Su, Toprak” olarak aslında kendi çocukluğuma da söz verdiğimi gerçekleştiriyorum. Kadınlar geliyor.
* TITO FACACİ: İtalyan bir karikatürist, yazar, müzisyen ve söz yazarıdır. Doksanlı yılların ortalarında ortaya çıktı, Mickey Mouse, PKNA, Dylan Dog, Martin Mystère, Zagor, Lupo Alberto, Diabolik, Nick Raider ve Magico Vento'nun yanı sıra Örümcek Adam, Şeytan ve Kaptan Amerika için çeşitli hikâyelerin yazarıydı. Amerikan çizgi romanlarıyla (özellikle Marvel Comics) ilgilenen ilk İtalyan hikâye anlatıcılarındandır.
Buket Uzuner, Türk roman, öykü ve gezi edebiyatı yazarıdır. Biyoloji ve Çevre Bilimi eğitimi alan Uzuner, Türkiye'de Hacettepe Üniversitesi ve ODTÜ'de, ayrıca Norveç, ABD ve Finlandiya'daki üniversitelerde çalışmalarda bulundu. Kuzey Afrika, Kuzey Amerika ve Avrupa'da uzun yıllar geçiren Buket Uzuner, şimdi İstanbul'da yaşamaktadır.
EMEL SEÇEN
FACEBOOK YORUMLAR