14 MAYIS GECESİ KIYAMET KOPMAYACAK AMA; „AFFET BİZİ YÜCE ATATÜRK"

Bugünü milat olarak alırsak, seçime tam 30 gün kalmış. Topu topu otuz gün. Ve hepsi sayılı günler.

14 MAYIS GECESİ KIYAMET KOPMAYACAK AMA; „AFFET BİZİ YÜCE ATATÜRK"
15 Nisan 2023 - 19:40
30 gün sonra, 14 Mayıs 2023 Pazar günü elbette kıyamet kopmayacak ama, Türkiye’de birşeyler olacak. Mustafa Kemal Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının, yüzbinlerce Mehmet’in kanlarıyla sulanmış bu kadim topraklarda „hasta adam“ Osmanlı’nın yerine, 1923 yılında Anadolu’da kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin, hem de 100. yıldönümünde.



Türkiye; ya 20 yıldır adım adım yayılan baskı ve dayatmalarla sürüklendiği belirsizliğin içinde boğulacak ve bambaşka bir yöne tamamen yüzünü dönecek.

Ya da, acısını çektiği bu süreçten kurtulup, 100. yılda Cumhuriyet’in üzerindeki kara bulutları dağıtacak ve bir daha aynı belirsizliğe düşmemek üzere, Atatürk’ün emaneti olan ulus devlet bilinciyle aydınlık bir geleceğe, büyük bir özgüvenle yol alacak.

Bilinen yaygın bir ifadeyi kendi kalemime uyarlayarak, altını çizmiş olayım:

„Hiçbirşey olmayacak ama, yine de 14 Mayıs akşamı birşeyler olmuş olacak“


Seçim kapıda. Ağır depremin doğurduğu ve hala önümüzde duran boşluğun acısıyla, milyonlar sandığa gidecek. Zor bir seçim olacağı kesin. Bıçaksırtı bir sonuç derler ya; işte öyle bir şey.
Ben burada, seçimde kim önde kim geride diye bir analiz yapmak istemiyorum.
Bunu hergün zaten ekranlarda, sosyal medyada yeterince yaşıyorsunuz.
Benimkisi farklı bir şey. İnandığım tek bir şey varsa, o da sadece, 14 Mayıs Pazar günü bizi bekleyen sandığın hepimize, o gün halkın isteğini, milletin özgür iradesini gösterecek olmasıdır.

Bildiğim ve söyleyebileceğim tek bir şey varsa, o da bu ülkeyi 20 yıldır yöneten, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işinin bu kez biraz zor olduğudur. Bu tabloyu zaten, AKP’liler de dahil, siyasetle ilgilenen herkes görüyor bir şekilde.

O yüzden, bu seçim „olmak veya olmamak“ gibi bir şey.

İşte bu yüzden, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, önüne, aklına kim gelirse, onun da oyuna sarılıyor. Yani, elindeki siyasi gücü, koltuğu kaybetmek istemiyor. Hatta Erdoğan, büyük bir risk alıp, HÜDA PAR diye bilinen; Türklüğü, bayrağı, Cumhuriyeti koşulsuz reddeden bir partiyi bile kucaklıyorsa, gerisini siz düşünün.


Bugün asıl dikkat çekmek istediğim ve beni de uzun süredir meşgul eden bir konu. Yani Merhum Ecevit’in özgün mirası olan Demokratik Sol Parti’ye şu günlerde Başkanlık yapan kişinin de, tüm ilkeleri unutup, Erdoğan’ın cephesine sarılması. 

Yani Genel Başkan Önder Aksakal’ın, Parti Meclisi’nin verdiği ve ittifak bağlamında öngörüşmelerde bulunma izni gibi bir „iyi niyet kararı“nı kötüye kullanması ve AKP listesinde 3 koltuk kaparak, partinin üst karar organının yetkisini adeta gaspetmesi meselesi.

Aksakal’ın „Seçime parti olarak girmiyoruz. AKP listesinden katılacağız.“ demesi, malum bir anda ülke gündemine oturdu ve herkes hala, „Ecevit’in partisi nasıl olur da, HÜDA PAR’lı Cumhur İttifakı’na destek çıkar? Nasıl!“ diyerek, büyük bir şok içinde adeta.

Aksakal’ın bu kararına parti tabanı anında müthiş tepki gösterdi, il ve ilçe örgütlerinden Anadolu’nun dört bir kanadından „…Aksakal, partiyi sattı… Ecevit’e ihanettir bu… Aksakal istifa…“ sesleri yükseldi. Bu koroya, gelmiş geçmiş DSP’li milletvekillerinin, Parti Meclisi eski üyelerinin ve yöneticilerin tepkisi de katıldı.

Yani DSP adını suistimal edip, partiyi açıkça Erdoğan cephesine yamayan ve sadece kendi milletvekilliğini garantiye alan „şaibeli, tartışmalı“ diye tanımlanan genel başkan Önder Aksakal, bu keyfi kararıyla adeta „istenmeyen adam“ ilan edildi. Yüksek Seçim Kurulu’na itirazlar yapıldı. Ancak sonuç yok. Hatta sonuçtan karamsar olanlar çoğunlukta. „Demokrasinin, Anayasanın işlemediği son yıllarda, Aksakal’ın adaylığına itirazın bir hükmü olamaz. Bir sonuç çıkmaz.“ düşüncesi hakim.

Yani görünen o ki; Aksakal ve iki yolarkadaşı dışında, Cumhur Cephesi’ne DSP ruhundan gelecek bir tek oy bile yok.

Aksakal’ı yakından tanıyan partili bir hemşerisi: „Karısı bile bu durumda ona asla oy vermez“ diyebiliyorsa, gerisini siz düşünün artık.


Şimdi sorabilirsiniz: „Siz böyle söylüyorsunuz da, peki Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu göremiyor muydu?“

Haklısınız. Elbette biliyordu O da, Aksakal’ın bir hiç olduğunu. Ama Tayyip Bey için önemli olan, sakalsız Aksakal değil, DSP’nin ambleminde yazan DSP kısaltması idi. Yani DSP deyince, Ecevit’in hemen akla geliyor olmasıydı.

AKP liderinin tek amacı, toplumda „Bakın Ecevit’in partisi bile bizi destekliyor!“ diyebilmekti. AKP Genel Merkezi’nin Ecevit posterli DSP bayraklarını talep etmesi, Cumhur Cephesi övgülerinde arka planda bunu malzeme yapma hesabı içine girmesi, boşuna değildi.

Siyasi hesap yapmada oldukça mahir olan ve gözünü hiçbirşeyden esirgemeyen AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, sakın kimse kızmasın; O kendi geleceği için, kendi inandığı doğrulara bakarak, kendine gerekeni yaptı.

Yani burada en azından kendi cephesindeki insanları teselli için, güçlü olduklarına inandırmak amacıyla önemli bir operasyonu da gerçekleştirmiş oldu.

„Vay be… Ecevit’in partisi bile gerçeği görüp, Erdoğan’ın yanında yer alıyorsa, bunda bir keramet vardır mutlaka…“ algısını toplumda yaratmak. Başka birşey değil.

Çünkü Erdoğan açısından her bir artı oy, yaşamsal önem taşıyor.
Çünkü 15 Mayıs’tan sonrasına ilişkin büyük korku düşleri görüyor.
Herkes gibi, Türkiye Cumhuriyeti konusunda belli iddiası olan O da, elbette bir hesap peşinde.


Bana öyle geliyor ki, bu süreçte, perde arkasında bir kişi daha var. O kişi, nedense hiç konuşulmuyor. Ben söyleyeyim bari. O’nun adı, sayıları iyi okumasını bilmekle her ortamda kendini öne çıkaran Masum Türker’dir. Yani Önder Aksakal’a 8 yıl önce genel başkanlık koltuğunu, yine hesap kitap yaparak „şimdilik“ kaydıyla emanet eden eski Genel Başkan.

Bana öyle geliyor ki, Önder Aksakal’ın mevki ve sandalye merakını çok iyi bilen ve O’nu yanında hep „adamım“ diye taşıyan Türker, DSP’nin Cumhur İttifakı’na ulak olmasına, hem de şeriatçı HÜDA PAR ile bugün yan yana saf tutmasının taşlarını döşeyen kişidir.

Masum Türker, bu düşündüren kararda belirleyici olan, bir perde arkası gölgesidir.

Öyle inanıyorum ki, bu süreçte O’nun da önemli bir hesabı vardır.

Belki de tek hayali, Erdoğan’ın seçimi kazanması halinde, dışarıdan atanacak müstakbel Bakanlar Kurulu’na, „Yağcıbaşı Nebati“ yerine, paradan-puldan sorumlu bakanlık koltuğunu kapmaktır.
Masum Türker’i yakından tanıyanlar, onun hedefe odaklanma uğruna, her role girebilecek yetilere sahip bir kişilik olduğunu hatırlayacaktır.


Bütün bunları düşündükçe, siyaseti bu kadar kirletenlere, inanın, öfke kusasım geliyor.
Bunu söylerken, Merhum Ecevit’in, o mavi sonsuzluk yolculuğunda huzursuz ve çok üzgün olduğunu düşünebiliyorum çünkü.

„Affet bizi Ecevit“ diyorum.
Emanetine bugünlerde hıyanet içinde olanları, engelleyemediğimiz için.

Ve elbette „Affet bizi Yüce Atatürk“ diye ekliyorum.
Emanetin olan Cumhuriyet’in 100. yılında, ülkemizin böyle bir sancıya sürüklenmesi karşısında yeterince direnemediğimiz için; gerekli bir set oluşturamadığımızdan ötürü…

Affet bizi! diyorum.
Ama umuttan, umut kesilmemeli.
Yarın, birgün ve elbette 14 Mayıs Pazar günü çok şeylere gebe.
Olmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz!
Güneş bahara gebe; Mayıs da güneşe…

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.
Toplum Gazetesi/ALMANYA (YazıYorum: 14 Nisan 2023)

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum